STOCKHOLM NOTLARI

By | 14 Haziran 2016

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

“Cuma.Stockholm. Fabrique. 09.10
Bankodan ikinci fincan kahvemi doldurup yerime dönüyorum. Haritaya kararsız kararsız bakıyorum; acaba Modernamuseet’ye gidip sergi mi gezsem yoksa fotoğraflarda hayran olduğum muhteşem Stockholm Halk Kütüphanesi’ni mi görsem? Ya da sadece sokaklarda mı yürüsem?.. .Kahvem bitiyor, toparlanıyorum. Dışarıda güneş çıkmış, hava sanki birazcık ılınmış.. Kulağımda Esbjörn Svensson, kendimi Gamla Stan’ın daracık sokaklarına bırakıyorum..” 

Bazen yapılacaklar listesi, görülecekler listesi ne kadar uzun olursa olsun, hepsini unutup sadece içinden geleni yapmak, yürümek lazım..
Şehirlerin altını üstüne getirdiğim seyahat tipinden sanırım artık yavaş yavaş kopuyorum.. “An”ı yakalamayı artık daha çok önemsiyorum. Hem ne demişti Haşmet Babaoğlu bana? “Bu işin sırrı eksik bırakmaktadır.”  Öyle inanıyorum ki bu söze.. Doğru..Son damlasına dek tüketmez biraz eksik bırakırsan bir şehri, tadı damağında kalır..belki de bir gün yeniden dönmek istersin..

Bu mottoda, kendimce ne eksik ne fazla, tam kararında tamamlıyorum Stockholm seyahatimi.. geriye de şu notlar kalıyor:

– Konaklama için Södermalm’ın Hornstull semtinde bize dağ tatili yapıyor hissi veren Zinkensdamm’ı tercih ettik. Hem hostel hem de otel odaları sunan tesis umduğumuzdan daha güzel çıktı. Aslında sadece en uygun rakamlı ve ulaşım sorunu yaşamayacağımız bir tesis olarak mecburi tercih olmuştu ama epey memnun kaldık. Stockholm’de konaklama da diğer herşey gibi çok pahalı.

– Havaalanından şehir merkezine trenle de ulaşmak mümkün ancak ekspres havaalanı treni hem daha pahalı hem de bizim lokasyonumuz için en doğru tercih değil. Biz hemen havalimanın çıkış kapısından kalkıp şehir merkezine giden FLYGBUS otobüslerinin “Liljeholmen”e gidenini tercih edip otelimize 500 mt. mesafede indik. Şehir merkezine yaklaşık 50 dakikada giden ve yolda WiFi hizmeti sunan otobüslerin sık sık seferi var ve bilet fiyatları 119 SEK. Aynı otobüsün merkez tren istasyonu T Centralen’e giden versiyonu da var.

– Şehiriçi ulaşımda ise bisiklet bir alternatif olsa da unutmayın ki Stockholm dümdüz bir şehir değil. Hem adacıklar üzerine kurulu hem de hafiften yokuşlu.. O yüzden bisiklet sadece belirli bir zaman diliminde keyif için düşünülebilir. Metro ağı T Bana olarak geçiyor ve gayet geniş saat diliminde hizmet veriyor, oldukça kullanışlı. Bunun dışında otobüs, tramvay ve bazı ada geçişleri için feribot var. Biz iki kez tramvay, sonrasında hep metro kullandık. 24 saatlik sınırsız ulaşım kartı 115 SEK; 72 saatlik kart ise 230 SEK. (Kart için de 20 SEK depozit alıyorlar) Bu kartlar tüm toplu taşımada ve Djurgarden feribotunda geçerli..

– 1 Kron (SEK) = 0,35 TL.  ya da 1 Kron = 0,1 € gibi düşünürseniz kolayca hesaplama yapabilirsiniz.

– Şehir -aslında nadiren söylediğim ama kuzey ülkelerinde ne yazık ki dile getirmek zorunda olduğum- “şehir gerçekten pahalı” cümlesiyle ifade edilebilir!. Özellikle yemek için epey para harcamak gerekiyor. İyimser birşeyler söylemek gerekirse kahve TL’ye çevirdiğinizde 9-14 TL. aralığında ve birçok yerde ilk fincandan  sonra dilediğiniz kadar içebiliyorsunuz… Bu yeterli gelmediyse daha iyi birşey söylüyorum o zaman:  Su bedava!. Benim gibi her suyu içmeyen takıntılı bir insanı bile mutlu eden aşırı lezzetli musluk suyu var ve her yerde su istasyonları ya da masaya servisle normal ya da gazlı su içebiliyorsunuz.

– Su dışında Modernamuseet ve devlet müzeleri, Stockholm Halk Kütüphanesi, sokaklarda yürümek ve vitrinlere bakmak bedava; diğer herşey pahalı!.. Pahalılık konusunda yeterince uyarı yaptığımı ve anlaştığımızı düşünerek konu değiştiriyorum..

– Kısa bir süreliğine ziyaret edeceğimiz için hap  bilgilerden faydalanıp bu şehirde mutlaka yapılması gerekenler listesine bakıyorum gitmeden. İlk 10’da  Vasa Müzesi, Kraliyet Sarayı, Modernamuseet, Skansen,  Drottnigholm Sarayı Turu’nun yanısıra bizim de gezimiz içinde vakit ayırdığımız şu maddeler var;

– Fotografiska – Çağdaş Fotoğraf Sanatı Müzesi’nde bizim gittiğimiz dönemde Nick Brandt ve Bettine Rheims sergileri var. Giriş ücretinin 120 SEK olduğu müzenin asıl olayı en üst kattaki kafe bölümü. Buradaki geniş camlardan şehir çok hoş görünüyor. İç dekorasyonu da gayet keyifli olan kafe/restoranın bir bölümünde sahne ve DJ setler için turntable bile var. Sanırım bizim gibi gündüz değil de akşam belirli bir etkinlik kapsamında yemeğe gitmek ve şehir ışıklarını yakalamak daha keyifli olabilir.OLYMPUS DIGITAL CAMERA

– Stadshus –  Belediye binası iç avlusu ve önündeki güneşli revakları ile şehrin en fotografik noktalarından biri. Özellikle revaklardan çıkıp öndeki terastan şehre bakmanızı hatta burada minik sandviçli bir mola vermenizi öneririrm. Biz yapamadık ama öğle tatilini burada manzaraya karşı sandviçleri ile geçiren ofis insanlarını görünce biraz kıskandık.. İçinin de görülmeye değer olduğu söylense de bizim için şehir siluetinin bir parçası olan bu binayı dışarıdan görmek yeterli.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

– Gamla Stan –  1252’de kurulan şehrin çok iyi korunmuş tarihi merkezinin sokaklarında yürümek oldukça keyifli. Özellikle en eski sokak olan Köpmangatan, önemli noktalar barındıran ince uzun Prastgatan ve şehrin en dar sokağı olan 90cm. enindeki merdivenli Marten Trotzigs Grand mutlaka adımlanmalı. Bunun dışında metroya yakın paralel sokaklarda hediyelik eşya dükkanları ve diğer küçük dükkanlar, krepçiler, pastaneler, dondurmacılar göreceksiniz bol bol.. Ama daha içerilerdeki dolambaçlı sokakları ve iki sokağı birbirine bağlayan dar geçitleri daha güzel Gamla Stan bölgesinin..

– Stortorget –  Hani Stokholm fotoğraflarında hep görünen o simge eski binalar var ya; işte onların fotoğrafları hep bu meydandan çekiliyor. Şehrin en eski meydanı olan Stortorget’te birbirinden tatlı kafeler, meydanın ortasında oturmak için banklar ve Nobel müzesi var. Bence müzeyi yine boşverip hem meydandaki banklarda oturup binaların güzelliğine bakın, hem de meydanın en güzel binasının altında bulunan Kaffekoppen’de oturup meydanın cıvıltısına bakın..

– Son olarak  Tekne ile Kanal turu yine “Stokholm’de mutlaka” listelerinde yer alan bir madde.   İşte hava şartları uygun olduğu taktirde bence şehirde yapılması gereken en turistik hareket bir tekne turuna katılmak. Birbirinden farklı 4-5 farklı seçenek bulunan kanal tekne turlarına biz ayırdığımız zaman dilimindeki hava şartları sebebi ile çıkamasak da 14 ada ve 57 köprüden oluşan bir şehirde, daha önceki Amsterdam ve Oslo tecrübemizi de gözönünde bulundurarak mutlaka çıkılmalıydı diye üzülüyoruz!.

Bunların dışında bizim kişisel zevklerimiz doğrultusunda gezimize ekleyip mutlaka diyeceğimiz şeyler de var elbette.. Mesela;

– Mariatorget’teki Monteliusvagen şehre uzaktan bakmak için en güzel nokatalardan biri. Ayrıca buraya gelirken geçeceğiniz merdivenli, yokuşlu, yarısı yüksek set üstü sokakları çok seveceksiniz.

– Gamla Stan metro durağından çıkarken direkt çıkışa gitmek yerine Riddarholmen yazan çıkıştan çıkıp karşı kıyıya, Södermalm’a bir bakın.  Hele ki sabah saatlerinde sudaki yansımayı da yakalarsanız nefis bir manzara sizi bekliyor olur..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Rosendals Tradgard şehrin en ilginç kafelerinden birine ev sahipliği yapıyor. 7 no.lu tramvaya binip Drujgarden’a gidiyorsunuz. Yemyeşil bir ormanın içinden yürüyüp Rosendals Tradgard’a ulaşıyorsunuz. Rosendal sarayının hemen yanında bulunan bu kafe/sera’da hem bitki ve tohumlar, hem ev için orgamik gıda, bahçe malzemeleri satılıyor; hem de kocaman bir kafe. Büfeden yiyecek ve içecek seçip oturma alanı alternatiflerinden en keyifli olanı seçin ve güzel birkaç saat geçirin. Hatta birçok insan büfeden şişe ile şarap, kadehler alıp kafe yerine çimlere yayılmıştı.. Aynı anda bir hanımefendi evi için alacağı çiçekleri orada o anda canlı olarak kestiriyordu. Şiir gibi bir yer; eğer yaz aylarında giderseniz mutlaka gidip görün. Hatta bisikletle gezerken de harika bir mola noktası olur.

– Södra Tiyatrosu’nun yanındaki MosebackeTerassen özellikle akşamüstü saatlerinde şehir yerlileri ile dolup taşan bir buluşma noktası. Buradaki artisan bira standından bir şişe kapıp paylaşımlık masalarda ya da plastikten yapılma barok koltuklarda oturmak, şehir manzarasına dalmak, denk gelirseniz DJ performanslı bir partide takılmak yaz aylarında şehri ziyaret ederseniz çok hoşunuza gidecek alternatiflerden biri. Biz burada geçirdiğimiz birkaç saatten epey keyif aldık..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

– Yaz demişken, yaz boyunca Hornstull sahilinde Hornstulls Marknad etkinliği Cumartesi ve Pazar günleri 11-17 arasında yapılıyor. İkinci el giysi, eşya  ve ufak tefek tasarım tezgahları ile sokak lezzetleri sunan karavanlar sahile diziliyor. İnsanlar tezgahlardan kaptıkları burgerleri, kahveleri hazırlanan platform üzerinde ya da bizim gibi suya uzanan ağaç dalları üzerinde tadıyor.

Kahve Raporu: Kuzey, zaten kahve konusunda epey iddialıdır herzaman ama Stockholm istisnasız her dükkanda gayet güzel kahveler ile karşılıyor bizi.. Bu yüzden de en iyi kahveli kuzey şehri ünvanını seve seve kendisine takdim ediyorum. En sevdiğim de kahve molasına özel tanımlama “fika” :) Johan & Nyström ve Drop Coffee Roasters şehrin ünü dünyaya yayılan en iyi kahve dükkanları malum.. Södermalm’da birbirine epey yakın konumda bulunan bu iki dükkana da uğramak hatta ev için çekirdek kahvelerinden de almak lazım. Bu iki dükkan dışında en akılda kalıcı deneyim Velo Coffee Bike!. Harika bir bisiklet üzerinde tam teşekküllü bir kahve dükkanı. Drop Coffee çekirdekileri ile nefis aeropress yapıyor ve güzergahı sürekli değişiyor. Biz Hornstull’daki o etkinlikte rastladık ama siz gitmeden haftalık güzergahını web’den konrtol edin..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

– Tarihi merkez dışında bana göre öne çıkan iki semt Södermalm ve Östermalm.

– Södermalm daha çok bağımsız küçük dükkan ve yenilikçi lokantaların olduğu, Stockholm ve hipster kelimelerinin yan yana geçtiği cümlelerin adresi. Ancak söylemeliyim ki bu anlamda bana vay be! dedirten bir durumu yok. Yine de keyifli bir semt; sokaklarında dolaşmak, lokantalarını denemek, dükkanlarına girip çıkmak lazım.. Folkungagatan, Skanegatan ve daha çok tanıdık mağazaların bulunduğu Götgatan en kalabalık caddeler..

– Östermalm ise şehrin güzel mağazaları, şık insanları, hareketli restoranları ile -illa ki bir yere benzeteceksek- Nişantaşı-Maçka hattı gibi hoş bir semt. Bu civarda da epey gezindik ve çok keyif aldık.. Mağazalar alışverişe fena halde teşvik eder pozisyonda.. Biblioteksgatan, Birger Jarlsgatan ve Sturegatan başta olmak üzere civardaki tüm hareketli sokaklarda gezilmeli..

– Bir de metro durakları var tabi. Şehrin farklı semtlerinde farklı hatlarda görülesi metro duraklarını kaçırmayın. Mavi hatta: Kungstradgarden, T.Centralen, Radhuset, Solna Centrum ve Tensta; Yeşil hatta: Hötorget, Thorildsplan, Bagarmossen ve Kırmızı hatta: Tekniska Högskolan, Stadion durakları görülmeli deniyor.. Biz mavi hattakilerden 4-5 durağa özellikle bakmak için gittik ve bazıları gerçekten güzeldi..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Biraz da yeme içmeden bahsedelim..

– Kahvaltı’da Fabrique Bakery‘nin faklı farklı şubelerini denedik ve Gamla Stan ile Mariatorget şubelerini epey sevdik. Bageri Petrus da lokallerin yoğun ilgisi ile keşfettiğimiz ama denemek için fırsat bulamayıp deftere kaydettiğim adreslerden biri kahvaltı için.. Gün boyu kahvaltı sunan Greasy Spoon  ve STHLM Brunch Club ise kendimizi şehrin meşhur tarçınlı kakuleli çörekleri “kanelbulle”lere fazla kaptırdığımız için denemek isteyecek kadar öne çıkamıyorlar :)

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

– Kanelbulle ya da kanebullar denen tarçınlı kakuleli nefis çöreklerin en ama enn dev boyutlarda olan versiyonuna Cafe Saturnus‘ta rastlıyoruz. Burası turistik rotanın biraz dışında, bana Kopenhag’ı hatırlatan mimarideki sokaklardan birinde harika bir kafe. Dev boyutlardaki çörekleri ve yine dev boyutlardaki nefis cappuccinoları il, Pazar sakinliğinde güzel sokağı izeyerek yaptığımız son gün kahvaltısı en iyiler arasında yerini alıyor.

– Hemen her rehberde kendine yer bulan Urban Deli‘yi ise ben hiç mi hiç sevemedim. İlginç bir şekilde içerideki Türk popülasyonu da oldukça fazlaydı!..  Çok daha iyi örneklerini görnüşken burada vakit harcamak yerine bence hemen Östermalm’daki Taverna Brillo’ya ışınlanmak daha iyi bir fikir..Ama lokaller arasında popüler olan bu mekan için -kahvaltı ya da akşam yemeği farketmez- rezervasyon yaptırmak lazım!..

– Östermalm’ın kapalı pazar yeri Saluhall‘de verdiğimiz öğle yemeği molası en iyilerden biriydi. Instagram üzerinden bana verilen öneride “Lisa Elmqvist kuyrukta beklemeye değer” deniliyordu.. Nasıl da haklı ve nasıl da güzel bir öneri.. Kısa bir bekleme süresinden sonra bir masaya alındığımzı Lisa Elmqvist’te somonlu, karidesli, avokadolu, can acıtır lezzette tabaklar yiyip kadehimizi harika öneriye kaldırıyoruz elbette!..

lisa_eelqmvist_stockholm_yeme_icme

– İlk gittiğimiz akşam lokallerin arasına karışıp açık alanından gelen geçeni izleriz diye birşeyler içmek için rastgele oturduğumuz East, meğer çok popüler bir iş çıkışı adresiymiş. Oturur oturmaz masalara giden enfes sushi tabaklartını görünce yemeğe kalmaya karar verip iki kişilik büyük bir tabak sipariş ediyoruz ve gayet nitelikli, etkileyici bir sonuçla karşılaşıyoruz..Ayrıca mekan işten çıkıp arkadaşları ile burada buluşmaya gelenleri izlemek, İsveç sokak modası hakkında workshop almak(!) için çok doğru adres!.

– Buralara kadar gelip İsveç köfte yemeden dönülmeyecek elbette!. Bu noktada hakkımızı bir hayli popüler Meatballs for the People‘dan yana kullanıp gayet de memnun kalıyoruz. Yanında püresi, dağ meyveleri ile sunulan köfteler arzunuza göre domuz, dana ya da geyik etinden yapılabiliyor.. Dana baya güzeldi; tavsiye ederim.. Burası Stockholm standartlarında pahalı bir yer değil, gayet normal ama hesap geldiğinde insan şunu düşünmekten yine de kendini alamıyor: “Yahu bu İsveç Köfte İkea’ya gittiğimizde hızlıca yediğimiz, dünyanın en ucuz yemeği değil miydi???” :)))

– Stockholm’deki son akşam yemeğimizde de hazır buralarda güzel sushi bulmuşken oradan yürüyelim diyerek onlarca Sushi restoranı geziyor fakat bizi mutlu edecek ortamı hiçbirinde bulamıyoruz. İşte tam o sırada Indria telefonumdaki aplikasyonlardan birinden göz kırpıyor bana!. Hemen kapısında buluyoruz kendimizi ve bingo!. Tam aradığımız yerdeyiz. Peru mutfağı ile sushiyi buluşturan mekan aynı zamanda küçük bir kokteyl bar. Lokaller arasında gözde olduğu için elbette zaten kısıtlı olan masalarında yer bulamıyoruz ama barda oturup yemek daha da çok sevdiğimiz bir şey zaten!. Önce nefis craft kokteyller, sonra da sushiler geliyor.. Son gece için çok keyifli tercih.. Mutluyuz..

– Biz gitmesek de 1722’den beri hizmet veren Den Gyldene Freden‘den bahsetmeden geçmek istemem. Bir de turistler arasında oldukça popüler Viking restoranı Aifur var. İçerideki loş ortamı, kapıda karşılayan viking kostümlü personeli, postlar üzerinde oturulan banklar falan, içeri gidip kocaman bir butu elinde vahşice yemek isteği uyandırabilir!. :))  Belki uğrayıp bir bira içip ortama bakmak isteyebilirsiniz, kimbilir..

stockholm_yeme_icme_notlari

– Yeme içme ile ilgili altın öneri ise şimdi geliyor: “Backpocket restoranlar”. Stockholm gastronomi sahnesi birçok kıymetli şef ve iyi restoran barındırıyor ancak baştan beri bahsettiğim üzere zaten yemeğin pahalı olduğu bu şehirde bir de “şef mönüsü” denemek cüzdan açısından acı verici olabilir. Ama şehrin bu manada son dönemde oluşan bir kültürü var. Şehrideki bu anlamda önemli lokantaların hemen yanında ya da yakınında ikinci bir B planları ya da “komşu restoranlar”ı var!.. Yine aynı şef elinden çıkma, daha makul fiyatlı bir şef menüsü denemek için Speceriet, Pocket, Djuret, Oaxen Slip, Rakultur, Lilla Ego ve Puboloji aklınızda olsun.. Mesela bizim ne yazık ki yer bulamadığımız Puboloji’nin sıcak bir ortamı var ve nispeten makul rakamlara Michelin standardında 5 coursluk tadım menüsü sunuyor.. Seyhahate çıkmadan önce backpocket restoranlardan birkaçının menüsünü inceleyip uygun bulduğunuza önceden rezervasyon yaptırmanızı öneririm..

– Turistik Gamla Stan sokaklarındaki sevdiğim mola adreslerinden biri yukarıda bahsettiğim Storget’teki Kaffekoppen, diğeri de Sundbergs Konditori idi. Kaffekoppen’de muhakkak meydanı izleyerek bir mola verin ve tuvalete gitmek bahanesiyle içini de görün. Çünkü şehrin en eski meydanında, en ünlü ve en eski binalardan birinin içindesiniz. Ben bir kış gecesi  en alt kattaki masalardan birinde oturduğumu hayal ettim.. Sunberg Pastanesi ise 1785’ten beri hizmet veren bir diğer tarihi adres. Burada da bir pot çay ve bir dilim pasta ile küçük bir mola keyifli olacaktır..

Biraz da alışveriş..

– İsveçli markalar kalbi hızlı çarptırıyor!. Neredeyse sevdiğimiiz tüm markalar İsveçli olunca Östermalm’ın yukarıda bahsettiğim sokaklarında bu markaların dükkanlarına uğramadan olmuyor.. Acne Studios, Filippa K, &Other Stories, Cos, Samsoe Samsoe, Tiger of Sweden, Weekday, Cheap Monday,.. bir de bunlara kozmetikte L.A.Bruket ekledim mi benim kredi kartının sınırları zorlanıyor!.. Daha lokal, daha az bilinir ama aklı baştan alır olanlardan bahsetmiyorum bile!..

– Her seyahatimizin vazgeçilmez alışveriş noktası plak dükkanlarına burada da uğranıyor.. Adreslerimiz; Sodermalm’da PetSounds Records, Recordmania, Snickars Records ve Fade Records..

stockholm_alisveris_gezi_notlari

– Hediyelik eşya magnet ıvır zıvır için daha pahalı olan Gamla Stan sokaklarını bir yana bırakıp ağırlıklı olarak Drottinggatan caddesi üzerindeki dükkanları tercih ediyoruz. Burası hemen hemen bildiğiniz tüm tanıdık markaların dükkanlarına da ev sahipliği yapan, hareketli bir alışveriş caddesi.

– Bir de Pazar günleri Hötorget meydanında kurulan bir pazarı var. Şimdiye dek gördüğüm bit pazarları ile kıyaslayınca vasat kalıyor ama plak ile ilgileniyorsanız uğramakta fayda var.. Bir de bu pazarda gördüğüm Dala Atları o kadar güzeldi ki!.. Peki Dala Atı nedir?. Dala atı çok eski yıllarda çoçuklar için  tahtatan oyularak yapılan bir oyuncak olarak düşünülmüş ama sonradan İsveç kültürünün simgelerinden biri haline gelmiş bir turistik eşya. Makbul olanları Çin malı olanlar değil; elde oyulmuş ve elde boyanmış olanlar.. İşte bit pazarında bu atların üzerinde sahibi olan çocuğun adı kazınmış, hediye edildiği yıl yazılmış olan, hafiften hüzünlü ama çok güzel eski versiyonları var.. Başka bir çocuğun anılarına sahip olmak istemediğim için bunlardan birini değil, daha şehre geldiğim ilk dakikalarda görüp sevdiğim sarı Dala atını aldım ben kendime.. Siz de mutlaka kendinize en az bir tane Dala atı edinmelisiniz.

dala_horse_sweden_stockholm_gezi_notlari_ne_alinir

– Son olarak; mağazalar Pazar günleri kapalı ama turistik merkezdeki hediyelikçilerden bazıları açık.. Kredi kartı neredeyse 5 kuruş için bile geçiyor hatta bazı yerler sadece kredi kartı ile ödeme kabul ediyor..

İşte bu kadar!.. Stockholm an itibarı ile kalbimde Kopenhag ve Helsinki’den sonra; Malmö’den önce; Oslo ile yakın bir yerlerde.. Demek istediğimiz anladınız.. Aşk yok, tanımaktan memnuniyet var.. Eğer siz giderseniz tüm beklediklerinizi bulmanız dileği ile..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA