Adaları hep sevmişimdir.. Özellikle sakin, naif, iddiasız, kendi halinde olanları.. İşte o yüzden daha Midilli’ye ayak basmadan burayı çok seveceğimi zaten anlamıştım.. Bana tam beklediğim huzuru, “iyi hissetmek” tanımının karşılığını öyle güzel verdi ki bu ada, şu an yazarken bile bu yaz bir yolunu bulur da yine birkaç gün kaçar mıyız diye düşünmeden edemiyorum.. Tek yazıda bu kocaman adayı anlatmak mümkün değil. Zaten bir haftada tamamını gezmek de mümkün değil ama ilk Midilli ziyaretimin duraklarını, sevdiğim her şeyi ve seyahatinizi kolaylaştıracak tüm püf noktalarını anlatmaya çalışacağım..
Bir kere önce şu noktadan başlayıp anlaşalım; bizim Midilli diye bahsettiğimiz bu adanın orijinal adı Lesvos (Λέσβος); Midilli de adanın başkenti konumundaki Mytilene’den geliyor ama bizim dilimize artık Midilli olarak o kadar oturmuş ki ben yazının devamında ağırlıklı olarak bu şekilde kullanacağım ama arada Lesvos’a rastlarsanız bilin ki aniden başka bir adayı anlatmaya karar vermedim..konu aynı yer :)
Midilli’ye Geliş
Biz Midilli’ye Ayvalık’tan kalkan feribotlar ile geldik. Feribot ve deniz otobüsü ile sefer yapan Turyol, Jale Tur ve Jalemtur gibi farklı seçenekler var. Biz biletimizi internet üzerinden önceden alıp Turyol ile gittik. Genellikle sabah erken seferler tercih edilse de biz kendimize göre farklı bir yol çizdik. Günü, sabah uçağı ile geldiğimiz Ayvalık’ta ve Cunda’da geçirip akşam 18:00 feribotu ile adaya geçtik. Yolculuk 1,5 saat kadar sürüyor ve seferden 1 saat kadar önce limanda olmak gerekiyor. Gidiş dönüş bir kişilik bilet 30€. Pasaportunuzu yanınıza almayı ve yurtdışı çıkış harcını önceden ödemeyi unutmayın…
Herkes sabah gitmeyi tercih ettiği için akşam daha sakin bir şekilde, gün batımının ve bir adaya gidiyor olmanın keyfini çıkararak Midilli’ye varıyoruz. Ancak Midilli’den dönüşte biz de çoğunluk gibi akşam feribotunu tercih edince daha kalabalık ve kaotik bir yolculuk ile dönüyoruz. Demek ki eğer imkan varsa akşam gelip sabah dönmek daha sakin ve sorunsuz gibi..
Adaya eğer yurtdışı çıkış işlemleri ile uğraşmayı göze alırsanız aracınızla da gelebilirsiniz; bizim feribotta birkaç araç vardı.. Ancak bunun yerine adadan bir araç kiralayıp gezmek daha pratik görünüyor. Virajlı dağ yollarında kendi aracımızı hırpalamak yerine küçük ebatlarda bir kiralık araçla gezmek bize daha mantıklı geldiği için daha gelmeden araç kiralama işini internet üzerinden hallettik. Midilli hem çok büyük hem de yaygın toplu ulaşım alternatifi olmadığı için araç kiralamaya mecbursunuz. Açık söyleyeyim; biz yurtdışında araç kiralamayı hiç sevmeyiz ama bu sefer durumu kabullendik ve hiçbir sorunla da karşılaşmadık. İnternet üzerinden Sixt’in bayiliğini alan bir kiralık araç ofisinden 3 günlük yaklaşık 80€’ya bir miniminnak bir Peugeot kiraladık. Aracı ister limandan ister ofisten teslim alabiliyorsunuz. Yalnız yaz, bayram gibi dönemlerde önceden rezervasyon yapmanızı öneririm; çünkü oldukça yoğun oluyor ve paldır küldür giderseniz araç bulamama ihtimaliniz yüksek..
Konaklama
Başta da belirttiğim gibi biz biraz standart dışı bir plan yaptık ve adaya akşam saatlerinde ulaştık. Dolayısı ile konaklama planımız da 1 gece Mytilini’de, devamında ise Petra’da olmak üzere planlandı. Böylece ilk akşamı merkezde güzel bir yemek, kısa bir şehir turu ve dinlenerek geçirip, bilmediğimiz ada yollarında Petra’ya varacağız diye strese girmekten kendimizi kurtardık!.
İlk gece Mitilini’de Orfeas Hotel’de konaklıyoruz. Hemen merkezde, limanın arkasındaki güzel sokaklarda, tipik Rum mimarisi otelimizde basit ama tertemiz bir odada kalıp sabah deniz manzarasına uyanıyoruz.
Tatilimizin devamında Petra’da konaklamayı tercih ediyoruz çünkü gitmeyi düşündüğümüz bölgelerin tam ortasında kalan, küçük, şirin ve ekonomik konaklama alternatifleri sunan tipik bir belde burası. Petra’daki konaklama tercihimiz de Teofilos Hotel oluyor. Petra’nın en bilinen, tercih edilen tesislerinden biri. Eski ve yeni yan yana iki tesisleri var; havuzlu falan, mini, mütevazı bir tatil köyü tadında. Ben nasılsa otelde sadece uyuyacağız diye eski bölümdeki ekonomik odalardan birini ayırtmıştım ama onlar bize sürpriz yapıp yeni bölümden havuz manzaralı çok tatlı bir oda veriyorlar!.. Tamamen şans!..
Küçük pansiyonlardan büyük otellere adada her bölgede konaklamak için sayısız alternatif var. Benim çevremde en çok tercih edilenler Petra ve hemen yakınındaki en turistik belde olan Molivos. Daha dinlenme odaklı bir tatil planlıyorsanız hem Petra’da hem de Molivos’ta daha konforlu alternatifler de bulabilirsiniz ama kendi seçimimizin ve Petra’nın bizi gayet mutlu ettiğini söyleyebilirim…
Bu arada belki Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmalar gereği artık durum değişecek ama bizim bulunduğumuz tarihlerde ada mültecilerle ilgili olarak en yoğun günlerini yaşıyor. Mitilini merkezde ve Türkiye ile karşılıklı olarak denk gelen Skamnia gibi kıyı şeridinde hem mültecileri, hem kamplarını hem de onlardan kalan şişme bot ve can yeleği dağlarını görebilirsiniz.. Türkiye kıyılarına denk gelmeyen bölgelerde ise bahsettiğim göçmen yoğunluğunu belki de hiç fark etmeyeceksiniz bile..
Ulaşım ve konaklama bilgilerini verdikten sonra daha neşeli şeyler anlatıp adayı gezmeye başlayabiliriz!.
Mytilini
Adanın merkezi, en hareketli yeri, kalbi diyeceğimiz Mytilini ne yazık ki aynı zamanda “ada” ruhuna en uzak bölge.. Daha şehir havasında kalan Mytilini’deki önemli adresleri gezmek için kısa bir süre yeterli olacaktır.
Burada en çok kıyı boyunda yürümeyi,
Mola verdiğimiz eski Osmanlı konağından kafeye dönüştürülen tarihi Cafe Panellinion’u,
Agios Terapon Kilisesini,
Dükkanların sıralandığı, siesta saatleri dışında hareketli olan Ermou Caddesi’ni seviyorum.
Bir de Panellinion’un hemen yakınındaki nefis bir pastane olan Mαδκωιíιοα (ya da benzeri bir adı vardı; alfabe zor malum!) paskalya çöreği ve kandil simidine benzeyen halkalarını çok beğeniyorum..
Burada akşam yemeğini çok eski bir taverna (gündüz kafe gece taverna demek daha doğru..) olan Καφενείον Ερμής (Kafeneion Ermis)’te yiyoruz. İçeri bölümün dekoru, çalan müzikler, güler yüzlü servis bizi mutlu ediyor. Kabak çiçeği dolmadan şarap soslu ahtapota birçok şey deniyor ve beğeniyoruz ama sonraki günlerde yediğimiz şeyler buradaki tatların bile önüne geçiyor..
Belki burada daha çok vakit geçiririz diye yemek için not aldığım iki adres; O Rembetis ve Refenes ise deneme fırsatı bulamadan defterde kalıyor..
Petra
Biz burada kaldık diye mi bilmem, adanın en tatlı beldelerinden biri Petra. Tam bir tatil kasabası tadında.. Çarşı içinde ard arda dizili birkaç hareketli sokağı, küçük lokantaları, dükkanları var. Arkadaki sakin sokaklarda da güzel evler, kapılar, ada halkının sakin yaşamı..
114 basamak tırmanırsanız buranın simgesi olan ve uzun adını yazamayacağım meşhur Petra kayasına çıkabilirsiniz.
Meydanda köşedeki Tsanikis Pastanesi hep dolu; burada kalıyorsanız akşam o pastanede oturup dondurma ve tatlı yiyecek, gelip geçeni izleyeceksiniz mutlaka..
Kıyı boyundan komple denize girilebiliyor, bir sürü şezlong kiralanabilen ya da havlunuzu kuma yayıp takılabileceğiniz yer var ama altımızda araba, iki adım ötede de Anaxos gibi bir yer varken denize Petra’da girmek bizi pek sarmıyor..
Anaxos
Petra’dan bir sonraki koyda yer alan Anaxos’un plajları tam hayalimdeki deniz tatili şemasına uygun. Kum üzerinde ağaçlar, renkli partal şemsiyeler ve şezlonglar, masmavi dingin bir deniz, kafamı kaldırınca gördüğüm yeldeğirmeni, salaş tesisten gelen Yunanca şarkının tınısı… Anaxos’u seviyoruz!
Şöyle tarif edebilirim; denize doğru bakınca kıyıdaki en sağ ve en sondaki plaj işletmesinde takılıyoruz. Buradan sonra kayalıklar başlıyor; hatta orada da güneşlenen insanlar var.. Tüm gün burada deniz, güneş, kum, Yunanlılar’ın elinden düşürmediği Frappe, bira, keyif.. öyle takılıyoruz. Öğle yemeğinde başka bir köye gitmek yerine bulunduğumuz tesiste bahtımıza ne çıkarsa razı olup atıştırmaya karar veriyoruz ama bu salaş yer bile bizi üzmüyor. Anında tazecik kızartılan patlıcanlar, patatesler, kalamarlar… Komşunun yemek kültürüne, özenine bu kadar döküntü bir yerde bile bayılıyorum!..
Arada kayalıkların arasındaki merdivenlerden yeldeğirmeninin oraya çıkıp oradaki Anaxos Hill Village’den de manzaraya bakıp biraz vakit geçiriyoruz. Aslında buradan gün batımının müthiş olduğu da söyleniyor.. Akşam yemeğinde bambaşka bir köye gitme vakti gelinceye kadar başka koyları, başka keşifleri boşverip tadını çıkarıyoruz.. Varsın bu seyahat az keşifli olsun ama keyfi çok çok olsun!..
Molivos
Adanın en popüler, en çok sevilen beldesi Molivos bizim de meraka kapılıp ilk koştuğumuz yerlerden.. Gerçekten kimse haksız değil. Dar yokuşlu, merdivenli sokakları, eşsiz manzarası, iki bina arasındaki terasları, renkleri,, hareketi, cıvıltısı ile Molivos gerçekten güzel. Buraya Petra’ya 5 dakika uzaklıkta olduğu için tatilimiz boyunca sık sık geliyoruz.
Gelen tavsiyeler ve notlarım arasında Octopus Restaurant, Xamam Restaurant, Tropicana var yemek için.. Öğle yemeği için en güzel alternatif küçük bir meydanda konumlanış Tropicana Platanos’a gitmek. Ağaç gölgesinde adanın kedileri eşliğinde güzel yemekler yemek çok keyifli..
Akşam yemeği için ise eğer Molivos’u tercih ederseniz yapılacak en güzel şey o bahsettiğim iki bina arasında terası bulunan manzaralı mekanlardan herhangi birinde oturmak. Elbette herkes aynı şeyi düşüneceği için gündüz dolaşırken yer ayırtmakta fayda var..
Kıyıda Congas Beach Bar, yukarıda da Blue Fox pastanesi güneşi batırırken bir şeyler içmek için harika adresler..
En turistik yer burası olduğuna göre magnet, küçük hediyelik eşyalar gibi şeyleri de buradaki küçük dükkanlarda daha rahat bulabilirsiniz. Dar sokaklar arasındaki küçük bir dükkandan çok güzel zeytinağacı peynir tahtası ve el boyaması magnetler buluyoruz biz..
Skala Skamnia
Sağa doğru 3 adım, sola doğru 5 adım gidebildiğiniz küçücük bir kıyı kasabası Skamnia. Ama aşırı derecede güzel. Dalgakıranın üzerinde çok fotografik minik bir kilisesi, etrafında da birkaç kafe ve restoran var, hepsi bu..
Buraya Molivos’tan kıyıyı takip ederek korkunç bozuk bir yoldan geliyoruz. Oysa ki dönüşte tercih ettiğimiz ana yol gayet güzelmiş.. Akşam yemeği öncesinde küçük bir tur atıp kıyıdaki barlardan birine tam manzaraya karşı kurulup birer ouzo söylüyoruz. madem komşudayız, artık ouzo ile buluşma vakti!. İşte o an, o manzara, o keyif, bu adaya aşık olma ihtimalimi ilk farkettiğim an..
Burada yemek yenebilecek, adayı ziyaret eden hemen herkesin geldiği bir adres var. I Mouria tou Myrivili. Burada istakoz, ahtapot, kalamar, karides gibi deniz mahsullerinin ne kadar taze ve ustaca hazırlandığına tanıklık edecek ve güzel bir yemek yiyeceksiniz. Hatta özellikle istakoz yemeyi düşünüyorsanız en doğru adrestesiniz..Ouzo’nun adasındasınız; burada ouzo seçimini konuklarla birazcık Türkçe konuşabilen Vangelis’e bırakın; pişman olmayacaksınız.. Fiyatlar ada genelinde olduğu gibi çok uygun. Tek sorun porsiyonlar çok büyük! :))
Skala Eresos
Ada ile ilgili her kaynakta rastlayacağınız üzere burası şair Sappho’nun özgür memleketi.. Bizim heyecanlı ziyaret nedenimiz ise, bize ısrarla önerilen çok iyi bir lokanta olan Blue Sardine’i denemek. Yemek öncesinde renkli sokaklarında bir tur atıp kıyıda, Amerika’da okyanus kıyılarını andıran kazıklar üzerindeki yapıları ve bunların altını döven dalgaları uzun uzun hayranlıkla izliyoruz. Bu renkli mekanlardan birinde oturup yemek öncesi bir şeyler içiyoruz.
Yemek saati geldiğinde gidip önünde güneşe karşı kurumaya bırakılmış ahtapotların olduğu leb-i derya masaya oturuyoruz. Siparişi direkt mekanın sahibi gelip alıyor; o kadar cool bir adam ki arada siparişe ekleme yapmak isteyince uzaktan, yerinden kalkmadan ouzo’sundan bir fırt çekip “ne iş?” dercesine yaptığı el ve yüz hareketleri, genel tavırları pek hoşumuza gidiyor.. Fonda Yunan şarkıları ızgara kalamarın, ahtapotun en şahanesi, karidesin balığın en tazesi, bizden de muhabbetin en güzeli, olunca burası en unutulmaz Midilli anıları arasında üst sıralara yerleşiyor.
Bu arada buradaki Soulatso da bilinen ve tavsiye edilen bir restoran alternatifi. Geçerken dikkatli baktım; o da gayet iyi bir öneri -ve hatta- biraz daha konforlu ve ambiyanslı bile diyebiliriz ama ben yine gitsem önce yine Blue Sardine’e koşacağım herhalde!..
Bana gelen öneriler arasında bir de şöyle bir şey vardı: Sabah 8-9 civarındaki bu köydeki Budha Bar’dan Sappho’nun kayasına kadar kanoların refakati ile yüzüyormuş kadınlar. Turu tamamlayanlara da dönüşte sembolik bir madalya varmış.. Burada kalmayı ya da çok erken gelmeyi düşünürseniz aklınızda olsun..
Hazır bu tarafa gelmişken en yakın görmeye değer kıyı kasabası Sigri’ymiş. Biz keşfi az, keyfi bol tutabilmek adına bu seferlik Sigri’yi atlıyoruz bu rotada..
Skala Kallonis
Adanın kıvrımlı şekline tepeden bakınca iç deniz konumunda kalan bir noktada yer alıyor Skala Kallonis. (Bu arada süreki kasabaların başına Skala geliyor, farkettiniz mi? İşte aslında her köy denizden biraz içeride, daha dağlık arazide. Aynı köyün deniz kıyısındaki uzantısı başına kıyı eki Skala alıyor.. ) Yine Kallonis’e dönersek; işte bu iç deniz o kadar sakin, o kadar durgun ki burada yüzmek tuhaf bir his yaratıyor.. Çok sevdik mi? Hayır.. Ama iyi ki gittik mi? Eveeeeettt!.. Çünkü neden? Bu adada aslında en ünlü şeylerden biri uzo, bir diğeri de sardalya balığı ve o balığın en hası da işte bu Kallonis’ten çıkıyor. Şöyle deniyor; Zeytin ağaçlarından yağışlarla süzülen alüvyonlu topraklar ve zeytin yapraklarının tortusu denize iniyormuş.. Balıklar da haliyle bu tortulu suda yetişince kendine has nefis bir aromaya kavuşuyormuş. Valla test ettik, onayladık. Adada hemen her masa kurdurduğumuzda Sardalya da sipariş ettik ve her seferinde de bayıldık. Artık psikolojik midir bilemem ama en en en güzel, en zeytin aromalısı işte bu kasabadakiydi..
Suyun çarşaftan öte, neredeyse beton gibi pürüzsüz ve dümdüz olduğu bir plajda deneize girme deneyimi heyecan yaratmayınca soluğu öğle yemeği için kasabanın çarşı içinde, kıyıdaki Dionysos Restoran’da alıyoruz.. Balığı zaten anlattım; yanına bir de kabak, patates, patlıcan kızartma, Greek salata, bira ekleyin; öğle yemeği hazır!.. Adada kabak, patlıcan kızartma mutlaka ama mutlaka deneyin; hem farklı bir dış kaplaması var hem de çıtır çıtır, mis gibi..
Güzel yazlık evler arasında bir gezinti yapabilir ya da bu kısmı es geçip direkt bir sonraki köye doğru yola çıkabilirsiniz..
Yol Üstünde Güzel Köyler…
Mantamados Özellikle köyün çıkışında bulunan manastırı, süt ürünleri, ballı yoğurdu ve seramik atölyeleri ile ün yapmış sevimli bir köy Mantamados.
Buraya uğrarsanız Taksiarhis Manastırı’nın bahçesindeki tesiste ballı yoğut yedikten sonra sakin ve sevimli sokaklarında dolaşıp tek tük kalan seramik atölyelerini dolaşmayı unutmayın. Atölyelerde harika seramik ürünler yapıyorlar; biz dönüşte taşıyabileceğimiz kadarını kucaklamaktan son derece memnun oluyoruz!. Ayrıca adanın meşhur peyniri Ladotyri’yi almak için de bu köydeki mandıralar uygun ama elbette dönüş gününüze göre planlamak lazım..
Antissa Antissa, Petra’dan Eresos’a doğru giderken yolda karşımıza çıkan dağ köylerinden biri. Köye daha yaklaşırken yollara o kadar çok tabela koymuşlar ki, görmemek ve merak etmemek imkansız.. “Asırlık meydanı görün, antik meydan, çınar, tarihi..gelin!.. Köyümüzü görün!..” Biz de ısrara dayanamayıp sapıyoruz Antissa tabelasından.. Gerçekten de harika bir meydan.. Köy meydanında, asırlık çınar ağaçları altındaki köy kahvelerinde bu sıcak havada keyifli bir mola vermek için mutlaka uğranmalı.
Skalochori İşte bu köyün bizde yeri apayrı!.. Eresos yolunda gündüz köyden geçerken kapalı olduğunu farkettiğimiz köy kahvesini dönüşte açık ve önü kalabalık görünce arabayı park edip bir kahve molası vermeye karar veriyoruz. Meraklı bakışlar arasında köşedeki masaya oturuyoruz. Belli ki yabancıyız, tüm dikkatler üzerimizde.. “Kalispera” diyorum gülerek, herkes birden kocaman gülümseyip Kalispera diyor!.. Günaydın, iyi akşamlar ve teşekkürler dışında hiç Yunanca bilmediģim için yan masadaki yaşlı amcanın söylediklerini hiç anlamıyorum ama Türk turist olduğumuz konusunda hemen anlaşıyoruz.. Ayvali? diyor, İstanbul diyorum.. yine Ayvali? yine İstanbul..diğer masadan yardım geliyor; amcaya Konstantinopoli diyor, amca hemen anlıyor, seviniyor..Yine anlatıyor, annesinin Ayvalıklı olduğunu ve mübadeleyi anlattığını hissediyorum. Of çekip uzaklara bakıyor bir an.. Sonra kahveler geliyor, göz göze gülümseyerek içiyoruz; gözlerimizle anlaşıyoruz..
Daha yolumuz var kalkıp vedalaşırken “gitmeyin be, ne güzel oturuyorduk” gibi birşeyler söylerince yolumuzu işaret edip “Petra, Petra” diyoruz. Gülüp kabulleniyorlar, vedalaşıyoruz.. Arabamızın arkasından hepsi el sallıyorlar, uzun süre bu sahnenin etkisinde yol alıyoruz. İşte bu an bu seyahati anlamlı yapan şey.. en güzel an..
Agia Paraskevi Yine adanın orta bölgelerinde, kıyıdaki beldelere giderken önünden geçilen girip köy kahvesinde mola verilesi sevimli dağ köylerinden bir diğeri…
Ve diğerleri…
Biliyoruz ki bu adanın en güzel sahilleri, en denize girilesi plajları adanın güneyinde.. Adanın müdavimlerinin Vatera, Plomari, Charamida Koyu, Agios Isidoros övgüleri bitmek bilmiyor.. Bu kısa tatilde üçte ikisini gayet keyifle yaşama şansı bulduğumuz adanın üçte birlik güney kısmını büyük merak ve heyecan ile bir sonraki sefere bırakıyoruz.. Aklımız kalmıyor mu? Hem de nasıl ama tadını çıkaramadıktan sonra, bütün gün sıcakta virajlı yollarda vakit geçirdikten sonra “her yerini gördüm” demenin ne anlamı var..keyfini yaşayamadıktan sonra?..
Upuzun Vatera plajını; burada yüzdükten sonra Zouros’ta yemek yemenin tadını..
Adanın en güzel plajı olduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu Agios Isıdoros’ta bütün bir gün yayılmayı..
Plomari’yi..kendimizi tutarak gelecek sefere bırakıyoruz.. Gelecek sefer derken, öylesine söylenmiş bir söz değil bu.. Bu adaya tekrar mutlaka gelinecek!.. Ha bakın mesela Plomari’de uzo fabrikasıymış, falanca köyde zeytinyağı fabrikasıymış.. işte bunlara hiç hevesli değilim.. Fabrika gezmeye gelmedim adaya efendim; ada ruhunun tadını çıkarmaya geldim..yine geleceğim.. yine fabrika falan gezmeyeceğim :))
Bir sonraki Midilli seyahatine dek notları bitirirken, “adadan ladotiri peyniri, uzo, sardalya konservesi, reçel, bal falan alın” diyenlerden farklı olarak “uzolu şeker almayı sakın unutmayın” diyorum.!..
- Temmuz 2023 Yeniden Midilli.. Bu kez adanın güneyine ağırlık vererek gezeceğiz! Yeni notları ve Instagram paylaşımlarını kaçırmayın!
instagram: #gezicigunlukLesvos
Yine harika bir anlatım ile Lesvos u şimdiden yaşamamıza etken oldunuz. Her yönü ile detaylandırarak anlattığınız bu güzel adayı tatil planlarımızın arasına dahil ediyorum. Sanırım prag gezimizden sonraki tatil durağımız Lesvos olacak… Teşekkürler gezici günlük. Sevgiler…
Çok teşekkür ederim. Seveceğinizi düşünüyorum, keyifli bir ada.. Yeni güzel seyahatler ve keşiflere.. Sevgiler..
Merhaba,instagramda paylaştığınız resimlerden sonra,blogdaki yazıyı çok merak etmiştim,gerçekten de çok güzel anlatmışsınız.Biz de gezimizde benzer bir rota çizmiştik,ancak son durak Plomari ve Agios Isıdoros olmuştu,ikisi de tekrar tekrar gidilesi yerlerden,özellikle Plomari çok değişik bir yer.Bir dahaki gezinizde mutlaka uğramanızı tavsiye ederim.Sevgiler…
Çok teşekkür ederim. Evet, ben de gelecek sefer mutlaka görmeliyim diye düşünüyorum.. :) Sevgiler..Bol, keyifli seyahatler