YE, ALIŞVERİŞ YAP, SEV

By | 15 Temmuz 2015

helsinki_yeme-icme_notlari_alisveris_seyahat_rehberi

YE!

Sen belki “Norveç Somonu” diye kayıtlara geçtin onu ama somon Finlandiya’nın da milli yemeği. Koca dilimler halinde ızgara; kahvaltıda, aperatifte füme; en çok da çorbada hep somon var. İyi ki de var!..

Diğer alternatiflerin Ringa Balığı ve Geyik eti.

Külah gibi sarılarak içi fullenen krepler, blueberry(yabanmersini) pay ve tarçınlı rulo çörek, mis kokulu tatlı kaçamağı arkadaşların.

Kırmızı orman meyveleri, yaban mersini bir de bezelye; yaz aylarında meyve seçeneklerin!.. Yok yanlış yazmadım, tatlı mı tatlı, körpe mi körpe bir bezelye göreceksin tüm meyve tezgahlarında, korkma, dene!..

Kauppatori / Her gün kurulan pazar yerinde yukarıda saydığım tüm yiyecekleri bulabilirsin en ekonomik tarafından. Pardon, meyveler o kadar da ekonomik değil! ..ama çok taze.. Bir porsiyon meyve alıp limanda oturup yemek, ya da bir öğlen bu tezgahlardaki ızgara balık/sebzelerden bir tabak yaptırıp hemen yanlarındaki salaş masalarda yemek lazım. Bu canlı pazarın tam keyfine varmak için bunu yapmak şart!.

Vanha Kauppahali / 1889 yapımı tarihi pazar binası şimdilerde restore edilmiş, içinde pikniklik yemek alışverişi yapabileceğin ya da öğle yemeği yiyebileceğin küçük lokanlatların olduğu canlı bir yeme içme üssüne dönüşmüş. İçindeki en hoş mekan Story’de öğle yemeği ya da çorbacı Soppakeitto’da günü çorbalarından birini keyifle deneyebilirsin.Israrla şahsi tercihimi sorarsan Soppakeitto derim.

Fazer Cafe / Hani havaalanı freeshoplarında hep rastladığın bir marka var; Fazer. Hah işte o Finlandiyalı. Onun için pastanesi, kafesi, çikolata dükkanı, hatta Stockmann’ın terasında bir de lokantası var. Üzeri karidesli açık sandviçlerinden ve yabanmersinli payından tatmayı unutma.

Cafe Ekberg / Her şehrin en eski kafesine, pastanesine gitmek bizde adettir. Bu alışkanlıkla Helsinki’de ziyaret edilecek adres 1852’de kurulan Ekberg. Bir Viyana pastanesi şıklığında değil ama yılların yaşanmışlığı ve zarif sunumu yine de kendini gösteriyor. (Boulevardi,  9)

Salve / Yeme içme listemin 5 yıldızlılarından biri. 1897’de açılan balıkçı barınağından bozma lokanta bu şehirde yenebilecek en samimi ve en lezzetli akşam yemeğinin adresi olabilir. Sağlam bir öneri istersen önden az somon çorbası, sonra da tereyağında kızartılıp taze baharatlarla tatlandırılmış Ringa balığı (Herring A la Salve) geleneksel olarak patates püresi üzerinde servis edilecektir. Salve, dışarıda deli bir yağmur, içerideki sıcak atmosfer ve enfes tatlar ile benim için unutulmazlar arasında..

Villi Wainö / Finlandiya tarzı biraevinde sayısız iyi bira seçeneği ve canlı bir atmosfer var. Kalevankatu sokağında bu biraevi ya da diğer hareketli mekanlarda biraz vakit geçirmek isteyebilirsin.

Oiva Ravintola / Kallio mahallesinde bir köşebaşını tutmuş olan Oiva’nın tek belirgin özelliği 1940’tan beri hizmet veriyor olması. Burada çok özel bir yiyecek-içecek öneremem ancak bir kadeh beyazı alıp akşamüzeri kapı önündeki turuncu masalarında oturursan önünden tramvay geçer, insanlar, köğekler, bebekler geçer..güneş  gözünü deler.. belki hoşuna gider…

Cafe Ursula / Girintili çıkıntılı coğrafyasında adacıklar, burunlar ve koyları ile varolan şehrin her burnunda da bir kafe/restoran konumlanmış hep. Cafe Ursula, Kaivopuisto parkının olduğu sivri köşede konumlanmış. Bir şala sarılıp terasında birşeyler içebilir, bir Pazar Brunch’a gidebilir, şanslıysan caz dinletisine denk gelebilirsin.

Lappi Ravintola / Yapmazsam olmazlar listesinden bir maddeyi çizmek için ren geyiğinin de tadına bakayım dersem bir adres sevgili Anthony Bourdain sayesinde pek popular olmuş, paylaşmak isterim: Lappi sote ya da ızgara olarak geyik etini deneyebileceğin iyi adreslerden. Tek sorun bir mekan Borudain’den önce ve sonra diye ikiye ayrılıyor. Fazla meşhur olmuş, fiyatlar almış yürümüş.. Biz cama yapışık İngilizce menü ve yoğun turist görünce girmekten vazgeçtik.

Graniittilinna /Bir köşesi pub, bir köşesi geleneksel tatlar, diğer köşesi de popüler sokak lezzetleri sunan sıcak atmosferli bir mekan. Geyik eti de dahil Fin lezzetlerini tatmak için oldukça da lokal bir tercih. Sote geyik eti öncesinde başlangıç olarak servis edilen füme somon patenin tadı hala damağımdadır..

Meripavilionki / Yine bir önceki önerim gibi Töölö körfezi içinde ama bu kez suyun üzerinde şık bir restoran. İyi şaraplar, kabuklu deniz canlıları ile nisbeten yüksek bütçeli bir akşam yemeği planınız varsa rezervasyonu buraya yaptırabilirsiniz.

Il Birrificio / Başarabilirsen hem bir üçüncü dalga kahve dükkanı hem de kendi birasını üretem bir mikro-biraevi düşün. Düşünmeyi başardıysan şimdi içeride bir masaya otur ve sosis, patates, şarküteri tabağı falan sipariş et.. Yanına da güzel bir ale bira.. Birazdan keyfin yerine gelecek. Helsinki’de henüz açılmış bir hipster yuvasındasın!..

Klaus Hotel / Finliler’in kahvaltı olayı İtalyanlar gibi bir kahve – bir çörekten ibaret değil. Şarküterisi bol, tuzlu fümeli balığı, yumurtası, peynirleri, marmeletları, krep çeşitleri, veasiresi ile mükellef kahvaltı seviyorlar. Diyelim ki tasarruf ettin, her günü bir kahve bir tarçınlı rulo ile geçiştirdin. Bir gün de mükellef kahvaltı yapayım dersen Klaus otelin şık kahvaltıları çok popüler. Ederi 25€.

Sandro / Kayıtlarda hipster mahallesi olarak geçen Kallio’da yine iyi yemek alternatiflerinden biri. Lübnan ya da Fas mutfağı, Beyrut sokak lezzetleri sever misin?.. Bir kadeh Fas şarabı, yemeğe fonda DJ performası ister misin?. Yemek sunumları, ortam olağanüstü keyifli. Porsiyonlar biraz iri. Eğer çok açsan ve karşında da senin kadar aç başka biri daha varsa iki kişiye servis edilen gösterişli menülerden birini seç, ortam şenlensin.  Ben Sandro’yu çok sevdim; tahmin ederim eğer gidersen sen de çok seveceksin.

Lasipalatsi / Yani Cam Saray. Ama öyle pek saraya falan benzemiyor. Bu binada kafe ve galeriler, dükkanlar, restoranlar var. Yaz versiyonunda pek bi numarasını görmesek de lokallerin burayı buluşma noktası olarak kullandığını çok net biliyoruz.

Restaurant Olo / Bana gelen tavsiyeler arasında yer alan Olo deneme fırsatım olmayan ama araşırmalarım sonucu denemeye değer yerlerden olduğuna kanaat getirdiğim Michelin yıldızlı bir adres. 4 course’luk öğle menüsü 42, akşam menüsü de 98€’ymuş..

A21-K17 / A21 kokteyl bar, K17 restoran/bar. İsimlerini bulundukları sokağın kapı numarası ve baş harfinden alan bu kardeş mekanlar benim şehirde olduğum dönemde K17’nin adresinde hizmet veriyordu. Yemek fiyatları biraz yüksek. Bir içkiye uğranabilir ya da yine aynı cadde üzerindeki (Annankatu) saatine göre daha hareketli olan bir başka bar tercih edilebilir.

Skiffer / Kıyıdan bakınca hemen karşı adacık üzerinde görünen şubesi oldukça popüler. Liuska diye kendine özgü bir lezzetleri var. Pizza gibi ama kendi iddialarına göre bu pizza değil, Liuska!.

Lungberg / Son olarak bahsedeceğim Lungberg hiçbir yazıda karşımıza çıkmayan ancak tesadüfen bulduğumuzda çok sevdiğimiz son derece yerel bir tercih olan bir semt mekanı. Küçük ama keyifli bir menüsü var. Bir bardak şaraba, ya da yemeğe uğrayıp akşamüstü lokaller arasında vakit geçirmek keyifli. (Pursumiehenkatu 16)

Bu arada Sushici Fuku ve Pizzacı Putte’s başka bir yazının konusu…

Kahve İşleri / Dünyada kişibaşına yıllık kahve tüketimi rekoru 12 kilo ile Finlilerin elinde. Adamların elinde her an kahve fincanı var. Yolda, kafede, yemeğin üstüne, tramvayda..heryerde işte!.. Bunu bizim çay tiryakileri gibi düşün. Türkiye’de çay neyse orada da kahve o. Yemeğin üzerine çoğu restoranda ikram.. Birçok kafede ilk kahveden sonraki ücretsiz.. Sanırım soğuk hava ve günışığı faktörleri bu durumda etkili. Ancak kahve tiryakiliği deyince öyle aklına çok nitelikli 3. dalga kahveler falan gelmesin. Bu adamlar bildiğimiz koyu kavrulmuş çekirdekten filtreci. Kahveleri oldukça sert. Bir miktar süt katıp sertliği kırmakta yarar var. Zaten hemen soruyorlar, “üzerine süt için boşluk bırakayım mı?” diye.. Bu durumda adım başı bir kahve dükkanı hatta bakkalda, markette bile kahve otomatı var. Kahvesiz kalmak mümkün değil!. Ancak güzellerini, iyi dekorlusunu, popülerini yakalamak için bol bol adres denedik yine de.. İşte akılda kalanlar;

Johan & Nyström / Aslen bir İsveçli kahve kavurucu olan Johan &Nyström’ün şehrin en güzel bölgelerinden birinde, limanda eski bir antrepoda konumlanıyor. Muhteşem bir yapı ve 3. nesil bir kahve dükkanından beklediğimiz her şeye sahip. Kapısının önünde oturmak da keyifli ama içi bence çok daha güzel.. Buradan çekirdek kahve da alınabilir ama biz hevesimizi Helsinki’nin yerli mallarına saklıyoruz.(Kanavaranta 7C)

Kaffa Roastery / Buraya da (İstanbullular bilir) “Helsinki’nin Petra’sı” diyebiliriz sanırım. Birçok farklı çekirdekten bol alternatifli kahveleri var. Güzel kahve demliyorlar. Cold Brewları efsane. İddiaları şu : Cold is the new Black!.. Şehirdeki başka isimli diğer birçok yerde de Kaffa’nın çekirdekleri kullanılıyor; bayilikleri var. -Unutmadan- kavurma şampiyonlukları da.. Buradan eve aldığımız Tanzania Hıyarı adlı kahve ismi ile komedi ama lezzeti ile tam bir efsane çıktı. ( Pursimiehenkatu,29A)

Cafe Freese / Finli Barista şampiyonu Kalle Freese’nin dükkanı Freese sokakta. Sokağa Paşa dedesinin adını vermişler!.. Haftaiçi sadece eğitim veren küçük ama tatlı dükkanda sadece haftasonları kahve içmeye uğrayabiliyorsun. Hem zengin, hem şampiyon olunca biraz naza çekiyor kendini haliyle!.. (Freesenkatu, 5)

Ihana Kahvila / İşte herkese değil sadece tamamen benim gibi manyaklara önerebileceğim tuhaf bir adres. Helsinki Hipsterlığının zirvesi!. Şehrin ancak metro ile gidip; metrodan indikten sonra da kilometrelerce yürüyerek ulaşılan hangarlarının arasında bir konteyner kahve dükkanı. Yol boyu sana kaç metre kaldığını hatırlatan renkli işaretler ve yönlendirmeleri takip ederek, serbest graffiti alanlarında idman yapan “pek yeteneksiz graffiti heveslileri”ni izleyerek yürüyor ve sonunda amacına ulaşıyorsun. Kahveni al, uzaktaki şehir manzarasına karşı hamağa ya da minderlere yayıl. Kahve şahane mi? Hayır, asla!. Über kötü!. Ama işte “bunu da yaptım heyt be!” demek istiyor bazen insan.. Şaka bir yana ulaşması gerçekten zahmetli ama burada lokallerle zaman geçirmek oldukça keyifli. (Kalasatama, Sarı Çizmeli Mehmed Ağa ??? Helsinki)

La Torrefazione, Signora Delizia, Good Life Coffee, Fratelli yine çok tercih edilen, bizim de uğradığımız ama detaylandıracak bir özelliğini bulamadığımız iyi kahveli dükkanlar… Denk gelirse girer denersin belki..

Kahve değil çay severim diyorsan da The Ounce çay dükkanları gerek sıcak atmosferi gerek hareketli vitrinleri ile ilgi odağında olmalı.

 

ALIŞVERİŞ YAP!

Alışveriş Caddeleri Aleksanderinkatu, Iso Robertinkatu, Viiskulma, Bulevard, Esplanadi Park çevresi( Pohjoisesplanadi), Mikonkatu, Annankatu, Frederinkatu, Korkeavuorenkatu,… diye gidiyor.

Şehirde deli gibi AVM ve kapalı çarşı var. Hava şartlarının belirgin bir etkisi. Dışarıda dolaşmalık hava nadiren olunca her yeri küçük AVMler ile donatmışlar. Kamppi, Alexa, Forum merkezde en bilinenler..

Design District / Helsinki tam anlamıyla bir tasarım şehri. Minimal Fin dizaynı her yerde kendini belli ediyor. İşte buradan yola çıkarak küçük tasarımcılar, yerel markalar, ev eşyaları, aksesuarlar, giysiler Helsinki Design District adı altında bir rotada buluşturulmuş. En iyisi turizm merkezinden ya da mağazalardan birinden tasarım bölgesinin bir rehber/krokisini edinmek. Burada konusuna, adına, bölgesine göre ayrılmış adreslerden kendi rotanı çıkarabilir  keyifle alışveriş yapabilirsin. Rotada kafe ve öğle yemeği mekanları, 3’ü bir arada konsept mağazalar da var. Tasarım rotasında bir gün rahatlıkla ve keyifle geçer.. Kredi kartının limitlerinin zorlanmasından asla sorumlu değilim, baştan söyleyeyim!..

Moko Market, Pino, Cafe Fleuriste, Nudge&Rulla, Cafe Kokko, Andante, Papershop, A&A Design.. bu rotada özellikle ilgimi çeken, alışveriş yaptığım yerler..

Yerel Markalar / Ittala, Artek ve  Marimekko tasarım adına dünyaca ünlü Fin markaları. Üçü de ev dekorasyonu ve mutfak eşyaları ile ilgili. Marimekko buna ilaveten giyim alanında da tasarımlar sunuyor.  Giysilerinin kesimlerini pek beğenmesem de ev aksesuarılarında ikonik desenlerinin beni çıldırttığını rahatlıkla söyleyebilirim. İttala ise buraların Paşabahçesi denebilecek ama miniml tasarımları ile imza ürünler yaratmış bir cam ve porselen markası. Zaten ürünlerine Türkiye’de de Crate and Barrel gibi mağazalardan ulaşılabiliyor. Bunlara ilaveten Helsinki’nin tarihi porselen markası Arabia’da Ittala grubu tarafından satın alınarak tekrar bir prestij markası olarak yaşatılıyor.  Design District içinde rastlayacağın küçük antika dükkanlarında Arabia’nın el boyaması porselenlerini yüksek fiyatlarla göreceksin. Yeni ürünleri ise Stockmann ve kendi mağazasında.. Bu arada eskinin Arabia fabrikası şimdinin müzesi ve fabrika satış mağazası. Hem Ittala hem de Arabia ürünlerini burada indirimli olarak bulabilirsin. Bunce Helsinki’den kendine bir hatıra almak istiyorsan parayı turist dükkanlarındaki saçma hediyelikler yerine bu markalara harca.

Stockmann / Helsinki’nin en büyük katlı mağazası Stockmann merkezde oldukça büyük bir alan işgal ediyor. İçinde hemen her  marka ve ürün rastlayacağım mağaza, tıpkı başka şehirlerdeki benzer örnekleri gibi beni sadece yeme içme ve gurme alışveriş katı ile ilgilendirir oldu. Uzun zaman geçirmeye değmez ama özellikle aradığın şeyler ya da ptatik bir öğle yemeği için uğranabilir.

Minna Parikka / İşte aşık olduğum tavşan kulaklı ayakkabılar!. Yerel bir tasarım markası olan bu ayakkabıcıda birbirinden güzel fare ve tavşan kulak detaylı ayakkabılar var. Hepsine birden sahip olmak isteyebilirsin. Türkiye şubesinde ben rastlamadım ama Harvey Nichols’da da satıldığını öğrendiğim markayı ziyaret etmeni, keşfetmeni dilerim.

Made in Kallio /  Rupla Kallio bölgesinde de küçük dükkanlar, 3’ü birarada konsept dükkanlar var. Bunlar arasından en çok Made in Kallio’daki aksesuarları bir de Rupla’da açılışına katılma şansı bulduğum sergiyi beğendim..

Karhu / Yerel markalar neler diye araştırırken karşıma çıkan ayı amblemli Karhu yine tarihi ve ikonik bir Fin markası. Lasipalatsi’nin altında bir konsept mağazası var. Belki spor ayakkabıları ilgini çeker. Kuzeyli markaları yavaş yavaş Türkiye’ye taşıyan girişimciler yakında ona da el atar gibi geldi bana.

Marttiini / Senato meydanına bakan bu küçük dükkanda Finlandiya’da ava çıkacakmışcasına heyecanla bıçak seç kendine!.. Ne alaka dersen, bu kadar orman ve deniz bir araya gelince avlanma, av eti kesme gibi detaylar da şık ve incelikli bir hal almış. Marttiini başka turistik dükkanlarda rastlayabileceklerinden çok daha incelikli, özel kesici aletler ve ahşap aksesuarlar bulabileceğin özel ve meşhur bir adres.

Hietelahden Kauppahalli / Şehrin restore edilip hizmete açılan kapalı pazar yerlerinden bir diğeri. Önündeki geniş meydanda da bir pazarı kuruluyor. Öğlen atıştırmak, bit pazarına bakınmak için uğramak isteyebilirsin.

Hakaniemi Market / Kapalı pazar yerleri arasında diğerlerine göre daha yerel ve salaş kalan bu pazarın alt katında yeme-içme alışverişi için her türlü dükkan; üst katında da hediyelik eşya, Marimekko outleti ve bilumum ıvır zıvır dükkanı var. Burada düzenlenen bit pazarlarında kapıda oluşan kuyruğu ancak fotoğrafta gördüm; tarihler ne yazık ki bize denk gelmedi…

Cafeteria / Kahve çekirdeği almak için bir diğer önerim Töölö semtindeki bu İtalyan esintili kahve dikkanı. İskandinav ve İtalyan kahve ruhunu tek bünyede buluşturan dükkandan rastgele seçtiğimiz kahve çekirdekleri oldukça başarılı çıktı. Fiyatlar da Kaffa’ya kıyasla çok daha uygun..

Plak-Müzik / Yanımıza aldığımız bir sürü plak dükkanı adresi tamaen fos çıktı denebilir!. Sebep malum; bu Finli arkadaşlar Metalci biliyorsunuz. Belki dünyada başka hiçbir yerde bulamayacağın kadar Metal müzik arşivine sahip plak dükkanı var.. Az miktarda caz; hemen hemen hiç elektronik müzik!.. Yok yine de ben de gideceğim diyen olursa Levykauppa Ax, Digelius Music, Eronen Records, Music Hunter(* Acayip dükkan!) ziyaret edilecek adreslerden bazıları..

Piret Eve Kandler / Bu küçük seramik tasarımcısı da yine Kauppatori içinde keşfedip sonra başka dükkanlarda da işlerini gördüğüm sevimli bir detay. Çok sevimli desenleri ve kabartma dokulu tabakları var. Açıkhava Pazar yerindeki kendi tezgahına uğramalı. Ayrıca piretkandler.com adresinden de satışı var.

 

SEV!

Adaları, doğayı, yeşili, parklarda güneşlenen insan manzaralarını, karşı adaya giden tekne gelsin diye iskelenin ucundaki tahta işaretin yönünü değiştirmeyi sev.. her fırsatta kendini yeşile, direkt çimlerin üzerine, oramanın içine, denizin dibine at.. Daha havaalanı tuvaletinde “Biz yemyeşil ve emsalsiz bir ülkeyiz diyen Finlandiya’yı anlamaya çalış..

Cafe Regatta / Benzer bir duyguyu Saraybosna’da Zlatna Ribica için yaşadığımı hatırlıyorum. “Sırf buraya tekrar gelmek için bu şehre yine gelirim” duygusu.. İlk ziyarette değil, sonuncusunda; bu kez iç mekanda otururken hissediyorum bunu. “Kapıdan bozma minicik masanın başında cam kenarında oturuyoruz. Saat akşam 10 civarı ama hava elbette hala aydınlık. Kafamı sağa çevirince deniz; birileri kano ile gidiyor yine.. Sola çevirince kulübenin loş köşeleri. Saçma biblolar, yıllardır dokunulmamış tortulu içki şişeleri, köşede tek koltuğa sığışmış iki sevgili.. Fonda Edith Piaf var; havada da hala tarçınlı çörek kokusu. Yarın artık buraya gelemeyecek olduğum için üzülüyorum. Kahvem azalınca kapının önüne çıkıp özledikçe bakmak için bir sürü fotoğrafını çekiyorum.. Kahvelerimiz tamamen bitince fincanları sepete bırakıyor ateşin başına gidiyoruz. Bu saatte artık kimse odun atmıyor, birazdan mekan kapanacak.. Ama istediğimiz kadar oturmaya devam edebiliriz.. Kimse kaldırmadıkça sanırım bu huzurla burada sonsuz kadar oturabilirim…”

Helsinki’ye gittiğinde sen de 24 no.lu otobüse atlayıp parkın köşesinde ineceksin. Ağaçların arasından, kuytu köşelerden sahile doğru yürüyecek ve sonra Cafe Regatta’ya 52,5 mt. kaldı tabelasını göreceksin!.. Az sonra kırmızı kulübe görünecek. Şunu saklayamam burası artık turistler arasında da oldukça popüler, insanlar akın akın geliyor nefis çöreğini tadıp ortamın tadını çıkarmaya. Özellikle haftasonu sabahlarında da kapısının önünde kahve ve çörek almak için uzun bir kuyruk oluyor. Tek bir sefer gidip böyle bir ana denk gelirsen de seversin elbet ama yine gider ve tenha halini de görürsen burayı sen de özlersin diye tahmin ediyorum..  Tarçınlı çöreği epey meşhur, ikinci fincan kahve ücretsiz. Somonlu açık sandviç ve ateşte kendin pişirebileceğin sosis de var.. Kahveni içtikten sonra boşları sepete atmayı unutma!..

Ateljee Bar / Sokos Hotel Torni’nin terasında bir bar. İki cepheden şehir ayaklarının altında. Akşamüstü bu bara çıkıp bir içki eşliğinde şehre bakmak bana göre bu şehirde olmazsa olmaz. Yerel değil, turistik bir hareket ama bazı şeylerin de hakkını vereceksin. Birbirinden farklı materyal ve mimari özellikler sahip Helsinki çatılarını tepeden izlemek ve fotoğraflamak çok hoş. Hangi bina nedir, mekanı çevreleyen cam balkon duvarlarında şeffaf sticker üzerinde işaretlenmiş. Bana instagram üzerinden gelen bir öneriydi ama şehirle ilgili biraz araştırma yapınca zaten birçok kaynakta karşına çıkacak. Ama yine de bir bonusumuz var elbette: Tuvaletten manzara!..  Bara çıktıktan sonra sarmal merdivenlerden biri, bir alt kattaki tuvaletlere iniyor. Burası çok önemli. Tuvaletlere inip sağ en dipteki kadın tuvaletine giriyorsun. Diğerleri değil, illa ki bu!.. Duvar yok, pencere var!. Klozet nefis bir manzaranın tam önünde!..  Duydum ki sadece tuvalete girip barı es geçen böylece bu manzarayı bedavaya getirenler de var. Karar sana kalmış. Ben olsam terasta oturup güneş batırmayı feda etmezdim…Etmedim de..

Siltanen / Kuudes Linja- Kaiku listemde akşam eğlencesi için gidilecek adresler.Elektronik müzik dinleyebileceğimiz, sağlam performans alanları.  Gerisi hep küçük barlar, kokteyl loungelar.. Lakin öyle bir zamanda şehirdeyiz ki Yaz Ortası şenlikleri dışında yapacak hiçbir şey yok, insanlar ya açıkhavada şenlik ateşi başında ya da şehir dışında..çoğu yer ne yazık ki kapalı… Neyse ki gece yarısından sonra Kaiku’da bir parti var. Yerlisinden onaylı, sevgili Pınar Bilgin’ın aracılığı ile uçuyor haber bana. Ancak gece yarısına dek vakti bir yerlerde geçirmek lazım. Kuudes ve Kaiku’nun sırt sırta verdiği büyük kırmızı tuğlalı binanın civarında bir hareket görüp sakin Kallio sokaklarında rotayı hemen kalabalığa çeviriyoruz. O zaman tanışıyoruz samimi barımız Siltanen ile. İkiye bölünmüş mekanın yarısı Lie Mi; burada yemek var.Uzakdoğu esintili küçük bir menüsü var. Diğer yarı Siltanen; burada DJ var. Eski tıbbi aydınlatmalar loş köşelerde rahat koltuklar var. DJ dediğin, öyle pek mühim birşey değil, köşede tıngırdatıyor; pek de alakasız şeyleri arka arkaya çalıyor ama mekan oldukça keyifli; millet arada bir gaza gelip dans bile ediyor. Helsinki’nin gece gezenleri, Kallio ahalisi ile tanışmak için uygun ortam. Komik olan hava hiç kararmamış, dışarısı aydınlık; sen bir bara tıkılmış geceymiş gibi davranıyorsun!.. Tam nedeninin çözemediğim bir sevimlilik bir rahatlık var burada.. Yani öyle olmalı.. Yoksa neden tekrar gelelim, di mi ama!..

Cafe Esplanad / Helsinki’nin içinde saklanmış bir tutam Paris havası var. Gerçekten!. Esplanadi park çevresinde, parka bakan kafelerin hepsinin Fransız bistro tarzı koltukları, küçük masaları var. Güneşli bir akşamüzeri oturuyorsun bu koltuklara, tercihen Cafe Esplanad’a.. Önünde bir kahve, bir kadeh beyaz, birkaç zeytin, ya da yabanmersinli tart.. her ne istersen.. sonra parlatıyorsun güneş gözlüğünün camlarını, yayın başlıyor. Burada oturduğun müddetçe tüm Helsinki senin önünden geçiyor. Limandan buralara kadar ulaşan arsız kuşlar masalardan yemek çalıyor, bir masadan yoldan geçen arkadaşlara selam veriliyor, masalar birleşiyor, sohbetler keyifleniyor, güneş zaten batmıyor…işte insan böyle keyifleniyor..  O an idrak ediyorsun ki kötü bir yer, kötü bir şehir yok.. “Amaan orada yapacak bir şey yok!” cümlesini kurduracak hiçbir şehir yok.. Ama doğru zaman diye birşey var.. İhtiyacın olan tek şey doğru zamanı yakalamak için biraz şans, yanında götürdüğün sevmeye ayarlı kalbin ve güzeli görmeye ayarlı gözlerin…

Yine bana dönersek..Yanımda sevdiğim, Helsinki Esplanad’deyim.. Bu an bitmesin..

 

—-

Çok mühim not: Bu seyahatin Ramazan’a denk gelmesi sebebiyle instagram’da hiç yeme içme detayı paylaşmadım ama bu anlattığım yerlerin elbette fotoğrafları da var. İlk fırsatta bu yazıya onları da ekleyeceğim, söz!. Helsinki notları bitti mi peki dersen hayır bitmedi. Yarın Bordo’ya uçarken Helsinki Hayatta Kalma Rehberi’ni yazmaya başlamayı planlıyorum!..