SÜRPRİZLİ TALLINN

By | 2 Temmuz 2015

tallinn_gezi_notlari_talinde_ne_yapilir_gezilecek_yerler

Baltık Denizi kıyısında bir şehri ziyaret ediyorsanız eğer, olmazsa olmaz bir rutin var: Karşı kıyıdaki bir diğer başkenti ziyaret etmek!.. Tallinn, Helsinki, Stockholm.. Hangisinde kalıyorsanız eğer, bir diğerine gemi yolculuğu yapmayanı çok ayıplıyorlar. Biz de rutine uyalım ve Helsinki’den Tallinn’e hoplayalım dedik..
İtiraf edeyim Tallinn’i fazla küçümsemişim. Ben kendisini bir iki tur atıp üç beş fotoğraf çekecek; tarihi meydanında oturup birşeyler içip bir magnet aldıktan sonra da terkedilecek “turistik” bir şehir sanmıştım..yanılmışım. Tallinn dolu dolu, sürprizli bir şehir çıktı. Kısa ama keyifli buluşmamız bizi çok mutlu etti.

Tallinn’e yolculuk

Helsinki’den bir gün önce feribot ve gemi saatlerini, kalkış limanlarını tekrar teyit ederek en uygun ulaşım şeklini seçmeye çalışıyoruz. Helsinki-Tallinn arasında sefer yapan birden fazla seçenek var. Viking Line, Linda Line, Tallink, Eckero Line. Hepsi şehrin farklı noktalarından kalkıyor. Akşamüstü binerek tüm geceyi gemi yolculuğu ile geçirerek sabah Tallinn’e varabileceğiniz cruise gemilerinden hızlı feribotlara birçok farklı alternatif var. Biz Tallinn’e gitmek için en hızlı yol olan feribotu tercih ederek Linda Line’da karar kılıyoruz. İki farklı feribotu var; Merilin en hızlı olanı; 1 saat 40 dakikada ulaşıyor. Bilet fiyatları yoğunluğa göre 35-45€ arasında değişiyor. Binmeden hemen önce de alabilirsiniz. Tek yapmanız gereken seferden yarım saat önce limanda pasaportunuz ile birlikte hazır bulunmak.

Bu noktada hemen bir püf noktası veriyorum: Bu feribota özellikle yereller çok rağbet ettiğinden oldukça kalabalık olabiliyor ve bazen ayakta kalma riski de varmış. İşte bunun için yarım saatten biraz daha erken (45dk. gibi) gidip sıraya girmekte fayda var. Üst katta, cam kenarında oturabilirseniz şanslısınız; özellikle Helsinki giriş çıkışında hoş manzaralar izleyeceksiniz demektir. Yol boyunca yiyip içme ve hatta duty free alışveriş imkanı var. Feribot “birazcık” sallıyor; yani eğer deniz tutuyor, dalgadan korkarım gibi takıntılarınız varsa o koca gemilerle yolculuk size daha uygun olabilir. Zira ben bir-iki defa koltuğun koluna yapışıp “n’oluyo yaa?” diye huysuzlandım ama devamlı gidip gelenler pek oralı olmadı.

Feribot’un yanaştığı yerden 5-6 dakikalık bir yürüyüşle Tarihi Şehir Merkezi’ne kolayca ulaşabiliyorsunuz.. Ondan sonra da asıl keyif başlıyor..

 

Merhaba Tallinn

Yaptığımız en akıllıca şey sanırım sabah ilk feribota binerek 09.20’de Tallinn’le buluşabilmek oldu. Şehre kemerli kapılarından birinin altından geçerek giriş yapıyoruz. Sokaklar henüz sakin, fotoğraf çekmeye elverişli, şehrin tüm mimari detaylarını incelemeye müsait. Diğer bir deyişle elinde bayraklarla gezen tur grupları; her anıtsal yapı önünde selfie çekenler; fotoğraf makinelerini senkronize havaya kaldırıp saniyede 36 poz çekebilen Japonlar ve eşine “Faaruuğğk”, oğluna “Doruuğkk” diye mütemadiyen seslenen Türk kadını henüz Tallinn sokaklarına ulaşmamış!..  Meraklanmayın, saatler öğleni gösterdiğinde hepsi randevusuna gelecek; sokaklar gürültülü ve kalabalık olacak. Ama o zamana kadar şehirle başbaşa geçirebileceğiniz epey bir zaman var..keyfini çıkarın!.

Tarihi şehir merkezi her nasılsa tarih boyunca birçok savaştan -son olarak da- İkinci Dünya Savaşın’ndan yara almadan çıkmayı başarmış ve geçtiğimiz yıllarda da Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası listesine eklenmiş. Bu ünvanı mimarisi ile sonuna kadar hak ediyor şehir. Tüm binalar nefis bir işçilik, ince bir zevkin eseri. Kapılar, çatılar, cephe süslemeleri hayranlık uyandırıyor. Zaman zaman bazı tabelalar rahatsız edici görünse de genel olarak şehirde binaların detaylarında kaybolmak çok keyifli. Bir müddet eski merkezde aylak aylak dolaştıktan sonra basit bir görülecekler listesi üzerinden gezmekte fayda var…

 

Tallinn’de Mutlaka

Sadece bir gün geçireceğimiz için en basit anlamda mutlaka ama mutlaka görülmesi gereken anıtsal yapıları, sokakları, manzaraları, bu şehre özel olan adresleri not etmiştim defterime.. Yavaş yavaş yürüyüş yolumuzu bu listeye göre şekillendiriyor ama bunu, yanına “yapıldı” diye işaret koyacak kadar görev şekline de dönüştürmeden keyifle ilerliyoruz.

– St. Olav Kilisesi – Bir zamanlar tüm Avrupa’nını en yüksek yapısı olan bu kilise ve çan kulesi zaten daha şehre girişte ilginizi çekecektir.

– St. Aleksander Nevsky Katedrali – Gösterişli soğan kubbeleri ile Rus mimarisinde yapılan katedral dar sokaklardan tepeye doğru çıkarken karşınıza çıkacak. Hem kendisi hem de yakın çevresi oldukça fotografik..

– Patkuli ve Kohtuotsa Manzara Platformları –  Tallinn’in nefis çatılarını görmek için şehirde birkaç manzara platformu var kaçırılmaması gereken. Yürüyüş rotanıza eklerseniz farklı farklı açılardan şehre tepeden bakma şansı yakalayabilirsiniz. Çevredeki seyyar satıcılar kavrulmuş ballı badem, ballı bira ve bilumum hediyelik yöresel ıvır zıvır satıyor.. Yine buralarda Tallinnli delikanlıların madeni paraları bir balyoz darbesi ile dümdüz etmek gibi bir türlü anlam veremediğim garip bir satış/aktivitesi var!..

– Hellemanni Torn –  Az önce bahsettiğim manzara platformlarının bir alternatifi de Hellemann Kulesi. 3€ ödeyerek çıkılan yapının her iki kulesi ve kuleler arasındaki yoldan çok hoş Tallinn manzaraları yakalamak mümkün. Diğer manzara platformlarına kıyasla çok daha keyifli ve alternatifli bir görüntü sunduğu kesin.. Kulelere çıkarken her küçük pencerenin önünde durup dışarı bakmayı, pencereleri açıp kapayarak hizasına gelen başka kuleleri selamlamayı atlamayın!

– St. Mary Virgin Katedrali –  Şehir manzarasının içinde kulesi tespit edilip fotoğraflanacak, yanından geçerken mimarisi incelenecek bir diğer Tallinn anıtsal yapısı..

– Raekoja Plats –  Belediye Meydanı şehrin eski şehrin kalbi. Meydanın etrafı sanki kurabiyeden, pastadan yapılmışcasına sevimli binalarla çevrili. Bunların çoğu restoran ve kafe. Her şehirde meydana karşı oturup içilecek bir kahve olur ya, işte o kahve burada içilmeli.. Meydandaki binaların en tarihi en bilindik olanlarının magnetlerine, biblolarına girdiğiniz hediyelik eşya dükkanlarında rastlayacaksınız..

– Katariina Kaik – Aziz Catherine Pasajı iki sokağı birbirine bağlayan tarihi bir geçit. Geçitte restoran ve küçük atölye dükkanlar, güzel fotoğraf kareleri var.. Civardaki diğer dar sokakları, kemerli kapıları da es geçmeyin, avlulara girin, yukarı, sağa, sola, her yöne iyice bakın.. Tallinn’in küçük sevimli detaylarını hafızanıza kaydedin..

– Raeapteek –  1422 yılından beri hizmet veren, Avrupa’nın hala faaliyette olan en eski eczanesine hoşgeldiniz. Çekinmeden merdivenlerini çıkıp içeri girin. Eski ahşap raflara, eskiden bitkilerin özünü çıkarmak için kullanılan aletlere dikkatle bakın, güzel kapısını fotoğraflamayı unutmayın..

– Vabaduse Valjak –  Özgürlük Meydanı eski şehirle modern şehrin kesişme noktasında, Taliinn’in Taksim meydanı diyeceğimiz yer.. Buralara geldim onu da göreyim derseniz…

– Maiasmokk –  1864’de kurulan şehrin en eski kafesi, eski merkezi dolaşırken küçük bir mola için en uygun adres. Alt kattaki masalar self servis; ancak üst katında daha özenli bir servis almak da mümkün.. Biz alt katta pencere önündeki kadife perdeli bölümü seviyoruz; elmalı, üzümlü Tallinn çöreklerinden tadarken bir yandan da sokağı izliyoruz. Meydana açılan açık bölümde de oturmak mümkün ama o zaman eski zamanın ruhunu yakalamak zor.. Çıkarken bir köşesinde elde boyanarak biblolara dönüşen badem ezmesi süs eşyalarına göz atmayı, tarihçesi ile ilgili bilgi almayı unutmayın.

Tek bir güne sığacak turistik aktivite listesi işte böyle.. Çok da takılmayın. Old Town içinde bol bol yürüüyün, her sokağa girin, mümkün olduğunca çok kapı, çatı, sevimli şey görmeye çalışın.. Sırf bu sokaklarda yürümek bile inanın insanı çok mutlu ediyor.. Eski şehrin surlara yakın sokakları merkezine göre çok daha sakin, el değmemiş.. Buralarda yerel halkı da daha çok görmek olası.. Okul gezisindeki çocuklar, sokaklarda yürüyen güzel kızlar, teyzeler, bu sakin sokaklarda gördüğüm daha bakımsız binalar benim güzel Tallinn anılarım..

Biraz da Alışveriş

Eski şehir turunu klasik magnet alışverişi, marketten hardal, likörlü çikolata vesaire alışverişi ile tamamlıyoruz. Rimi Market’te buraya özgü tüm çikolata, şekerleme likör çeşitleri mevcut ve turistler tarafından oldukça tercih ediliyor. Kalev Tallinn’in çikolata markası. Çok başarılı değil ama ille de hediyelik almak isterseniz en geleneksel olanı üzerinde kız çocukarı olan kutuymuş.. Hardal da bize verilen bir sipariş sonucu haberdar olduğumuz bir konu. Buzdolabı içinde satılan “65 gr.lık Sinep Strong Mustard”, hardal yedim mi burnumdan çıksın diyenlerin valizine girmeli bence..

Başka Şeyler

Günü kalanını değerlendirme şeklimiz genel tercihlerden biraz farklı. Bir günlük bir Tallinn ziyareti rotasının dışında, tamamen içimizden gelen, kendi yapmak istediklerimiz. Dolayısıyla yazının devamında tavsiyeler değil, tercihler bulacaksınız..

Hala eski şehrin sınırları içindeyken bir biraevinde öğle molası verip Estonya’ya özgü ballı bira denemek niyetindeyiz. En kalabalık, en renkli yer olan Ölletehas/Beer House’da karar kılıyoruz. Viyana’daki biraevlerini anımsatan dekoru, yöresel giysili garson kızları, dev bretzelleri ve sayısız bira çeşidi ile hoş bir havası var.Evet, çok Estonyalı değil; biraz Almanyalı, daha çok Avusturyalı, çok çok az Estonyalı..Ama sonuçta bu ülkelerin hepsinde birbirine bulaşmış benzer gelenekler, benzer dokular var; ortam neşeli, rahatsız değiliz.. Biraları, farklı farklı yörelere ait sosis çeşitleri ve Estonya’ya özgü Che-Burek (Bildiğiniz minik çi-börek) gayet lezzetli geliyor.

Bu arada şehir oldukça turistik olmasına rağmen fiyatlar bize aşırı abartılı gelmiyor. Bunda çok daha pahalı bir şehir olan Helsinki’den  geliyor olmamızın da etkisi var tabi..

Çıkışta surları aşıp Kalamaja sokaklarında yürüyoruz. Evlerin renkleri, kapıların desenleri beni benden alıyor. Tarihi merkezdeki kadar süslü değiller ama sade bir güzellik, bakmaya doyamadığım ve ahenk var. Belki bir kafeye rastlarız diye uzun uzun yürüdüğümüz sokaklar bize huzur ve keyiften başka bir şey vermiyor;  yürüyoruz, yürüyouz…

Daha sonra rotamızı Kalasadama’da belirlediğimiz kafe/dükkana çeviriyoruz. Klaus. Bir parçası tasarım parçalar bulabileceğiniz bir dükkan, diğer yarısı da hoş dekorasyonlu, şahane ambient müzikler çalan bir kafe. Cam kenarında oturup kahve ve Estonya’ya özgü Vana Tallinn liköründen sipariş ediyoruz. Şık servisli şahane likör, ortalamanın altında tatta bir kahve -ama o da komşu Finlandiya’nın tasarım markası iittala’nın güzel fincanlarında- geliyor.. Gün ortası, hava serince. Bizden başka iki masa daha var.. bu molayı seviyoruz.. Daha ılık bir havada akşamüstü kalabalık saatlerde dışarıda oturup denize karşı kokteyl içmek de güzel olurdu diye düşünüyorum…

Klaus’un heme karşısında Kalaturg Balık Pazarı var. Rivayete göre şehrin en lezzeti balık çorbasının meskeni. Ama biz balık çorbasının en güzellerini içiyoruz hergün Helsinki’de; buradakine maalesef yüz vermiyoruz!..

Yemyeşil çimlerin içinden geçen tramvay yolunu takip ederek bu kez Telliskivi yönünde yürüyoruz. Tramvaya binsek iki dakikaya oradayız ama bu yemyeşil şehir dokusu hoşumuza gidiyor; hem insanlara bakıyoruz..yürüyoruz..

Telliskivi 25bin metrekareye yayılmış endüstriyel bir alan içinde yaratılmış sosyal bir mahalle. Restoran ve kafeler, sanatsal performans alanları, tasarım dükkanları, galeriler, gece kulüpleri, duvar sanatı örnekleri.. Kısaca benim bir şehirde ilgimi çekebilecek herşeyin bir araya toplandığı bir vaha!. Buraya gelişimizi akşamüzerine ayarlayarak akıllıca bir plan yapmış oluyoruz. Yavaş yavaş kafeler doluyor, ortam hareketleniyor.  Sokakta masa tenisi oynayanlar, kafelerde yayılanlar, bir köşede graffiti yapanlar ve hatta açık alanda araba ile drift yapanlar!.. Renkli bir yerdeyiz, her anın, her sahnenin tadını çıkarıyoruz. Coffee Angels’da bir kahveye daha hakkımız yok.. Jooks Bike Studio’nun tasarım bisikletlerine bayılıyoruz. Duvardaki murallerden en çok Fransız graffiti sanatçısı Hopare’nin çalışmasını beğeniyoruz..

Akşam yemeği için kafamızdaki adres yine önceden not edilmiş: F Hoone. Buradaki eski endüstriyel binalardan F binası içinde konumlanan nefis bir yeme içme, yaşam alanı. Dekorasyonuna ve enerjisine bayılıyoruz. Tallinn’de daha uzun süre kalan turistlerden de gelenler var ama genel olaral lokaller, etrafımızda görmekten hoşlandığımız tipte renkli insanlar var içeride.. Burada öğreniyorum ki coğrafik koşullardan dolayı Estonya’da şarap üretilmiyor, sadece bira ve likörleri yerel.. Dünya mutfağından örnekler var menüde; yemeğimizden orta karar ama tatlımızdan ve burada olmaktan büyük keyif alıyoruz.

Telliskivi bölgesini ziyaret etmek benim bu şehre dair düşüncelerimi tamamen değiştirdi. Nedense insan bu tarz ortamlar umarak gelmiyor böyle cicili bicili şehirlere.. Bulunca da şaşırıyor. Şimdi bir ortamda birisi bana Estonya dese, Tallinn dese atlarım hemen: “Ooo, süperler!. Yaşamayı biliyorlar, kafaları güzel. Sağlam gençlik var.. sanat, tasarım, şehir hayatı, eğlence..biliyorlar bu işleri..” derim. Hatta belki abartırım; “Hipsterlık bunların işi” bile derim!.. Şu andan, burada olmaktan, bu şehirde bu ortamı bulmaktan memnunum çünkü..

Lakin her güzel şeyin de bir sonu var, zaman çabuk geçiyor, Tallinn’e ayrılan süre doluyor.  Koşara dım limana dönüyoruz. Gümrük dükkanından bir-iki alışveriş yapıp (hani Helsinki’ye göre biraz daha ucuz ya..)  20:00 feribotuyla hızlı hızlı Helsinkimiz’e dönüyoruz..

Tallinn’e dair son söz isterseniz “gidin” derim. Gidin, görün bu sevimli Baltık şehrini. Ancak çok uzun zaman ayırmaya, kendinizi yormaya,  bıktırmaya da gerek yok. Neticede dürüst olalım; bu kadar tarihi ve fotografik bir şehir elbette deli gibi turist kaynıyor olacak.. Bir, bilemediniz iki gün yeter.. Bırakın tadı damağınızda kalsın, seyahatleriniz arasında farklı bir renk olarak yerini alsın..

Helsinki’ye dönünce…

21:40 Aylardan Haziran, hava hala aydınlık..mis.. Sanırsınız ki sabah yeni kalmışız, öyle bir enerji ve ruh hali ile iniyoruz Helsinki’ye.. Gezmeye hazırız.. Ama elbet  o başka bir hikaye.. başka bir zamanda anlatılmalı..

 

One thought on “SÜRPRİZLİ TALLINN

  1. Pingback: HELSİNKİ HAYATTA KALMA REHBERİ | Gezici Günlük

Comments are closed.