MAHALLE MAHALLE VENEDİK NOTLARI

By | 4 Ağustos 2017

venedik_gezi_notlari_seyahat_rehberi_ne_yapilir

Venedik hem çok büyülü, hem çok fotografik, yürümesi çok zevkli ama  aynı zamanda yön bulması karmaşık bir şehir. Çoğu kişi sabah otelden adımını sokağa attığı gibi “yüreğinin götürdüğü yere” değil de şehrin köprülü, dönemeçli sokaklarının onu “mecburen” götürdüğü yöne doğru gidiyor! Gerçi her köşesi bı kadar keyifli bir şehirde rastgele yürümenin, kaybolmanın hiçbir zararı yok ama en azından bulunduğumuz bölgede çevremizde neler olduğunu bilirsek; elimizin altında birkaç acil durum adresi olursa keyif daha da artar düşüncesinden yola çıkarak bu kez şehre dair yeni notları tıpkı kendi Venedik defterimde olduğu gibi anlatmaya karar verdim.

Benim defterimde Venedik notları, mahalle mahalle bölümlere ayrılmış durumda. Her bölümde o bölgede ilgimi çekebilecek meydanlar, tarihi yapılar, müzeler, dükkanlar, lokantalar, kahveler var. Herşey yok ama benim “kendim için” seçtiğim şeyler var.. Önceki ziyaretlerimden adresler, denenmek üzere yeni eklenenler ve seyahat sırasında deneyimlenerek deftere o anda kaydedilen yeni satırlar.. Daha önce Venedik Gezi Notları‘nda yön bulma sorunu ile nasıl başa çıkılacağına dair notlar paylaşmıştım.. Şimdi o notların arasına bunları da ekledik mi şahane bir Venedik planı tamam demektir!

Venedik merkezi 6 “sestiere”den oluşuyor; San Marco, Santa Croce, San Polo, Dorsoduro, Castello ve Cannaregio.. Elbette meşhur San Marco ile başlıyoruz..

Sestiere SAN MARCO

Şehrin en kalabalık, en turistik, en pahalı bölgesi olsa da gün içinde bu bölgeden geçmeden, o meşhur meydan ile bir selamlaşmadan asla olmuyor.. Ayrıca herşeye rağmen bu bölgenin de kuytu köşeleri, keşfedilecek sırları var..

Piazza San Marco. Zamanında “Avrupa’nın oturma odası” denmiş buraya.. Görmek şart.. ama yine de hipnotize olmuş gibi bu meydandan ayrılamayan turistlerden olmamak lazım! San Marco kilisesi ve çan kulesi kadar, meydanı çevreleyen kemerli/sütunlu revaklar “portico”lara da dikkat!. Porticoların altında meydan ile arka sokaklar arasında geçiş sağlayan birkaç  kemerli kapı var. Meydandan ayrılırken hangisinden geçerseniz sizi bambaşka bir yöne doğru götürecek..

Caffe Florian. 1720’de kurulan kafenin cephesi, iç salonları nefis.. Her turist bir kez mutlaka iç salonda oturup zerafetin tadını çıkarmalı, hadi diyelim ki bir kez de dışarıda konser dinleyerek içkisini yudumladı; sonraki ziyaretleri için iç salonda bir köşeye gizilenmiş barı öneriyorum. Çünkü fiyatlar normal masada oturmaya göre daha ucuz!. / Caffe Quadri ve Caffe Lavena ise meydanın diğer zarif sakinleri..

Teatro Fenice. Gönül ister ki denk gelinsin ve uygun bilet bulunsun da Venedik operasında bir temsil izlensin ama hiç olmadı önünden geçip bir kare fotoğrafını çekmeden olmaz.. Gece ışıkları altında bir başka güzel..

Scala Contarini del Bovolo. Palazzo Contarini, 1300’lerin ortalarında yaptırılmış ve yapıya ihtişam katan meşhur salyangoz merdivenleri 1400’lerde eklenmiş. Ailenin sahip olduğu sanat koleksiyonundan parçaların da bulunduğu ve zaman zaman sergilerin düzenlendiği müze binasının en üst katından Venedik çatıları manzarası var. / Corte Contarini 4306

Micromega Ottica. Dünyanın en özgün tasarımlı, en “cool” gözlükleri bunlar olabilirler!. Tamamen Venedik lokal markası; fiyatları “birazcık” pahalı!

Harry’s Bar. Tam bir Venedik klasiği. Taze şeftali suyu ile hazırlanan meşhur Bellini’si ile tanınan bar her Venedik ziyaretçisinin bir kez uğraması gereken adreslerden biri.. ancak masalarına oturup yemek yemek hem çok pahalı hem de çok turistik bir hareket olur. Yapılacak şey bar tezgahında bir kadeh Bellini içmek.. O bile 21€; haberiniz olsun!

Rosa Salva. Tarihi pastanler serisine +1. Sabah henüz açılmışken sokağı kaplayan kruvasan kokusunu duymanız lazım..

Ristorante Al Colombo. San Marco benim yemek için asla tercih etmediğim br lokasyon olsa da  buralarda yemek yemek istesem elimin altında bulunsun diye kaydettiğim bir adres Al Colombo. Ama hemen iki köprücük atlasam gidebileceğim daha lokal ve ucuz yerler varken San Marco’da niye yemek yiyeyim ki?

İl Tempo della Musica. Herkese değil, sadece bizim gibi “gittiği yerden plak bulmadan dönmeyenlere lazım bir adres. Kendisi ada sınırları dahilindeki tek plak dükkanı olur.

Fondaco dei Tedeschi. Bu kocaman çok katlı mağazanın bu listeye girmesinin birincil sebebi içindeki ürün çeşitliliğinden  çok sunduğu çatı manzarası. Mağazaya girince önce en üst kata çıkıp Rialto Köprüsü ve Büyük Kanal manzarası izleyebileceğiniz çatıya çıkmak için randevu fişinizi alın. Çatı ücretsiz ama çok telep gördüğü için bu randevu sistemini kurmuşlar.. Ziyaret saatinizi beklerken mağazanın müthiş mimarisi içinde ürünlere bakabilir ya da giriş katındaki Caffe Amo’dan şahane bir espresso içebilirsiniz.

Pelleteria Veneta. Venedik alışverilerimi paylaşırken instagramda izdihama sebep olan o muhteşem çizgili askılı lacivert deri çantamı hatırlayanlar burada mı? İşte o çanta Venedik’te birkaç şubesi olan bu dükkandandı.. Gittiğin yerin lokal markalarını tercih etmek önemli..

 

Sestiere CASTELLO

Pencerelerinden çamaşır sarkan sokaklar, bienal ile hareketlenen sokaklar, yer yer şehrin sakin yüzü.. Aynı zamanda en yeşil köşesi..

Libreria Acqua Alta. Dünyanın en ilginç kitap dükkanlarından biri olsa gerek. İçeride eski-yeni binlerce kitap, sırasız, düzesiz, kimi gondol içinde, kimi kedilerin mesken tuttuğu tezgahlarda..Arka tarafında kanala açılıan bir kapı, gizli bir bahçe ve merdivenleri tırmanınca görülesi bir Venedik kanal manzarası.. Asla anlatmakla olmuyor, mutlaka gidip yerinde görmek lazım..

Ai Tre Mercanti. Gerçekten iyi bir tiramisu molası vermek isterseniz semtin San Marco’ya yakın bir köşesindeki bu tatlı/gurme dükkanında oldukça başarılı bir örneği mevcut.

Osteria alle Testiere. Birden fazla kişinin önerisiyle defterime ekleyerek ziyaret ettiğim lokanta aslında Venedik’te en çok önerilen, en özenli lokantalardan biri.. .. Fiyatları genel Venedik tercihlerime göre daha bir tık yüksek, porsiyonları daha küçük, masa ve servisler daha özenli.. Masalar ile tek tek ilgilenen sahipleri çok ilgili ve sıcaklar.. Sadece müşteriler daha çok yerlilerden oluşsa daha iyi olurdu ama bu Venedik için zaten zor bulunan bir özellik..

La Serra Giardini. Bienal parkının başladığı köşede yer tutan bu tatlı dükkan hem bahçe, hem çiçekçi, hem de kafe.. Uzun yürüyüşler sonrasında yeşilin içinde ya da pek hoş iç salonunda bir aperol molası vermek harika oluyor.. Bana instagramda paylaştığımda nereden aldığım sorulan çok başlı çılgın kaktüsüm de buradan..

Arsenale. Farklı mimarisi ile öne çıkan Bizans çizgili Venedik tersanesi şimdilerde Venedik Bienali’nin ana sahnesi.. Bienal programını buradan takip edebilirsiniz.

Pasticceria Italo Didovich. Venedik hiç çaktırmadan tarihi pastaneler cenneti.. Dışarıdan çok fazla ümit vaad etmeyen, kahvaltı için rastgele girip minik sıcak pizzacıklarını tattığımız bu tarihi pastane de deftere kalıcı olarak ekleniyor..

San Giovanni Bragora. Venedik’in ünlü bestecisi Vivaldi’nin burada bir evi var mı? Evet. İzlediğim bir belgeselde antik kayıtlar Vivaldi’nin San Giovanni Bragora kilisesinde vaftiz edildiğini, evinin ise buraya çok yakın Campo Bandiera e Moro, numara 8905 – 8908 arasında olduğunu söylüyor.. 

 

Sestiere SAN POLO

Önce Calle dei Batteri ve civarındaki ara sokakları gezmek lazım. Eskiden hayat kadınlarının bulunduğu Carampane bölgesi ; Ponte delle Tette civarı yürümek ve ilginç mimariyi incelemek için az bilinen köşelerden..

Mercato Rialto. Bölgenin en bilinen, turist çeken hareketli pazar yeri burası. Sebze ve balık tezgahları arasında pazar yeri kargaşasında dolaşmak keyifli. Hazır buralardayken kanal kıyısına çıkıp birkaç kare fotoğraf çekmeyi atlamayın.

Chiesa San Giacomo di Rialto. Şehrin en eski kilisesi.

Caffe del Doge. Defterimde adını uzun zamandır tutsam da ne zaman önünden geçersem içeri şöyle bir bakıp “ı-ıhh, bir ara uğrarız” diyerek yürümeye devam ediyorum. Çünkü kahve, tam bir keyif işi..

Farini. Şehrin birkaç noktasında şubeleri olan bu modern italyan fast food zincirinde oldukça başarılı pizzalar, öğleni hafif geçiştirmek isteyenler için salatalar ve sandviçler var. Fiyatlar uygun ve herşey gayet lezzetli.

Antico Forno Daha önce Venedik Adreslerim yazısında pizzalarını övdüğüm bu salaş fırın -Venedik her ne kadar bir pizza şehri olmasa da- şehrin hızlı ve ekonomik atıştırma alternatiflerinden..

Osteria alla Ciurma/ Osteria Banco Giro/ Cantina Do Mori. Akşamları gürültünün geldiği yöne doğru giderseniz Bancogiro’nun önündeki bol turistli kalabalığa göreceksiniz. Birbirine yakın bu üç adres bölgedeki içki/atıştırma mekanları..

Pasticceria Rizzardini. Bir şehirdeki tarihi kafeler, eski pastaneler, onların ahşap raflarına dizili renkli kavanozlar, yıllara meydan okuyan geleneksel aile işletmeleri daima ilgimi çekiyor. O yüzden San Polo notlarım arasında Rizzardini de olsun istiyorum. En azından kapıdan içeri başınızı uzatıp bir bakarsınız belki.

Campo San Maurizio. Venedik’in en büyük ve verimli antika pazarı bu meydanda kuruluyor ama ne yazık ki etkinlik tarihleri çok seyrek. şu adresten kontrol etmekte fayda var.

 

Sestiere SANTA CROCE

Bu semtin içleri şehrin en sakin bölgelerinden.. Mimarisinde Barok ve Bizans çizgileri hakim.. Zaten çok küçük bir bölge; daha doğrusu büyük kısmını istasyon ve ulaşım yolları kaplayınca geriye kalan sakin sokaklarında rastgele yürümek ve güzel kareler yakalamak kalıyor..

Bacareto da Lele. Civarda belki de bilinmesi gereken tek adres. Öğrenciler arasında çok popüler, en ucuz aperatif molası verebileceğiniz bir adres burası. Bulunduğu kanal boyu, keyfi, sakinliği bir başka..

La Zucca. Diyelim ki çok sağlıklı besleniyorsunuz, alternatif şeyler seviyorsunuz ve hatta vejeteryansınız.. O zaman La Zucca’yı kaydediyor ve yanına “mutlaka rezervasyon” diye not alıyorsunuz!

Piazzale Roma. Venedik’e araç ile ulaşabileceğiniz son nokta.. Bundan sonrası ya yürüyerek ya vaporetto.. Vaporetto demişken Vaporetto No.1 önemli.. Şuradan okuyabilirsiniz..

 

Sestiere DORSODURO

Şehrin en “dolu”, en sanatsever ve en keyifli bölgelerinden.. Hem kültür, hem fotoğraf hem de yeme içme açısından oldukça zengin bir semt Dorsoduro.

Gallerie dell’Accademia. Güzel Sanatlar’a ilginiz varsa Venedik’te en görülesi müze. 19. yüzyıl öncesi eserlere odaklanan müzede Tinoretto’dan Bellini’ye, Mantegna’dan Vinci’ye pek çok önemli sanatçının eseri bulunuyor. 2017 itibarı ile giriş bileti 12€.

Ponte del Accademia. Hemen müzenin önündeki uzun ahşap köprü Venedik’te üzerinden geçmeyi en sevdiğim.. Altındaki gondol iskelesini fotoğraflamayı, büyük kanalı bu açıdan izlemeyi, köprüden Accademia tarafına geçip sokaklarda kaybolmayı çok severim.. Ha bir de unutmadan, instagramda paylaştığım fotoğraflarda “o restoranın adı neee?” diye gelen sayısız sorunun cevabı Bar Foscarini; tam köprünün ayağında..

Peggy Guggenheim Collection. Çağdaş sanat koleksiyonu ile öne çıkan oldukça prestijli bir müze Palazzo Venier dei Leoni’de yer alıyor. Hem koleksiyonu hem de çevresi ve manzarası ile rotaya eklenmeye değer.. Hemen yanındaki Palazzo Dario ve Palazzo Salviati yine gözden kaçırılmaması gerekenlerden..Aslında buralarda çok çok güzel köşeler var; buralarda mutlaka yürüyün..

Basilica di Santa Maria della Salute. Venedik siluetinin vazgeçilmez parçası olan  basilica, önündeki merdivenlere oturup Venedik’i kıyıya çekilmiş gondollar arasından izlemek için favori noktam..

Pasticceria Tonolo. San Polo ile Dorsoduro’yu ayıran sevdiğim sokaklarda bir köşeyi tutan  tarihi Tonolo Pastanesini sevme sebebim burada ayaküstü bir kahve içip harika şeyler tadarken şehrin gerçek sakinlerinin aynı bankodaki sohbetlerini, siparişlerini gözlemleme imkanı..

Ponte dei Pugni. Bu köprü semtin en cıvıltılı yerlerinden. Kanalın üzerinde yüzen sebze meyve tezgahları ve alışveriş yapanların kalabalığı burayı capcanlıve çok fotografik kılıyor..

Al Bottegon. Osteria Al Squero. Dorsoduro’nun meşhur “cichetti mekanları”. O da nedir diyorsanız, demek ki şu yazıyı henüz okumadınız!

Zattere. Burası Venedik adacığının en kıyısı.. Gün batımında burada yürümenin, Guidecca adasına bakmanın, kazıklı iskelelere vuran dalgaların çok dramatik, romantik bir havası vardır.. Gelateria Nico’dan bir külah dondurma sahneyi tamamlar..

Palazzo Grassi. Punta della Dogana. Bu semt yazının sanat köşesi gibi oldu ama durum biraz öyle; sokaklar bile bienal parçaları ile dolu (bakınız Campo San Vio). Dorsoduro’nun en uç noktasındaki Punto della Dogana, Palazzo Grassi’nin ikinci mekanı olarak dev ve etkileyici sergilere ev sahipliği yapıyor. Bize en son akıllara zarar bir Damien Hirst sergisi denk geldi.. Mutlaka bu uca kadar gidin, müzeye girmeseniz de birkaç eser dışarıda sergileniyor ve tam bu uçtan manzara güzel..

Pasteicceria Nono Colussi. Damak zevkine güvendiğim Fahri Gediz’in Venedik önerileri arasından defterime kaydettiğim bu tarihi aile işletmesi ortaçağdan bugüne ulaşan bir kurabiye yapıyor. Reçete her ailede kendince farklar içerir, sadece aileye ait olan bu reçete gizli tutulurmuş. İçinde karabiberin yanısıra pek çok baharatın tadı alınabilen bu şekilsiz kurabiyenin kendisinden daha şekilli logolu kağıda sarılı paketini taşımak hoştu.. Bussola Forte di Murano adlı kurabiyeyi o gün yedik; paket kağıdı Venedik defterimin arasında.. Bence kurabiye şart değil ama buralardan geçerseniz tazecik kremaı “krapfen”lerden hemen oracıkta ayaküstü bir tane yemeden geçmeyin.

Campo Santa Margherita. Campo San Barnaba. Geçmeyi sevdiğim küçük meydanlar.  Santa Margherita’da Caffe Rosso, Margaret Duchamp ve dondurmacı Il Doge ve arada bir kurulan eskici tezgahları.. San Barnaba’da İtalyan dondurma zinciri Grom, Madera Concept Shop…

Officine904. Venedikli bir marka. Renk renk deriden son derece özgün tasarımlı çantalar yapıyorlar. Hem lokal marka hem de biraz farklı bir şey arıyorsanız aklınızda olsun.

Lo Squero di San Trovaso. Kentin son gondol ustasının atölyesi.. Özellikle gitmeye gerek yok. Osteria Al Squero’da cicchetti yaparken zaten tam karşınızda olacak..

Osteria Ai 4 Feri. Son Venedik seyahatinin spontane keşfi, en lezzetlisi, en lokali, şimdilerde en özleneni.. Biri tatlı sert, diğeri esprili iki hafif çatlak kadının işlettiği lokantada müşterilerin çoğu müdavim. Arka masamızda öğle tatilinde bir oturuşta tek başına mutfağın yarısını yiyen adam, yanımızda kızını okul çıkışında yemeğe getirmiş bir anne, önümdeki uzun masada da ortadaki koca tabaklardan menüdeki favorilerini paylaşan geniş bir arkadaş gurubu vardı. Herkes italyan, yakınımda olmayan masalardan gelen mırıltılar bile italyan.. Dolayısıyla “az biraz italyancam”ın Venedik’te en çok işe yaradığı yer.. Ama bunların hepsinin üzerinde mühim olan lezzetler.. Burası gönül rahatlığı ile mutlaka gitmelisiniz dediğim yer.

 

Sestiere CANNAREGIO

Cannaregio, Venedik’in tartışmasız en sevdiğim semti.. Ana caddesi Strada Nova sağlı sollu dükkanlar ve ortada seyyar tezgahları ile rengarenk ve hareketliyken semtin arka sokakları bir o kadar sakin.. Köprülerden geçip kanal kenarlarında yürürken birçok kilise, tarihi yapı ve küçük meydan ile karşılaşıyorsunuz.

Chiesa di Madonna del Orto. İçinde Tintoretto eserleri var.

Campo Ghetto del Nuovo. Yan sana sıralı renkli binaların çevrelediği küçük, sevimli, fotografik meydan..

Ca d’Oro. Venedik’in en güzel saraylarından biri olan Ca d’Oro müze olarak kullanılıyor. Müzedeki en önemli eser Mantegna’nın San Sebastiano’su ama asıl görülesi olan sanırım sarayın kendisi..

Casa di Marco Polo. Marco Polo’nun evi bu listede çünkü Venedik’te en “görmeye gerek yok” şey nedir, bilin istiyorum.. Marco Polo’dan bahsediyoruz; beklenti çok eski bir ev iken sıradan ve genç cepheli müzeye dönüştürülmüş bu evi görmeseniz daha iyi ama bulunduğu çevredeki kanallar arasında yürümek zevkli..

Campo Santa Maria Nova. İşte Venedik’in bir başka sevdiğim, film seti gibi köşesi.. Minik bir meydan; az ileride daha çok evlilik törenlerinde tercih edilen pek süslü Chiesa Miracoli; 2 köprü, bir köşebaşı kahvesi ve burayı kendine geçiş yolu yapmış lokallerin trafiği.. Köprüde durup bu sahneyi izlerken bu şehir neden sevdiğimi bir kez daha anlıyorum..

Torrefazione Cannaregio, il Paradiso Perduto, Vino Vero.. bunları zaten önceki yazılarımdan çok iyi tanıyorsunuz; sadece isimlerini listeye ekliyorum..

Osteria alla Vedova. Daracık ve karanlık bir ara sokakta gizlense de o çoktan ünlü.. Son derece lokal, samimi bşr akşam yemeği adresi olan ve tarihi 1891’e dayanan Osteria alla Vedova’nın çook meşhur “polpetto”larını tatmak için rezervasyon lazım!.

Osteria Ai 4 Ladroni. Defterimde joker olarak kayıtlı duruyor.. Paradiso Perduto’da yer bulamazsam burada kanal kenarında ya da içindeki küçük gizli bahçede yerim diye..

We Crociferi. Yine son seyahatin güzel keşiflerinden olan mekan hem bir konaklama tesisi hem bir buluşma noktası, hem de çalışma alanı. Avlusu çok güzel; Perşembe akşamları 18.30’dan itibaren canlı müzik var.

Coop. Hemen ana alışveriş caddesi Strada Nova üzerinde kocaman bir süpermarket var. Buradan su, meyve gibi ufak tefek alışverişlerinizi yapabilir, şarap,  peynir gibi yanınızda getirmek istediğiniz şeylerin ekonomik versiyonlarını bulabilirsiniz.

Venedik’in neredeyse bir mahallesi kadar yakınındaki

Isola GIUDECCA var  bir de.. Venedik’e göre çok ama çok sakin..

2.no.lu vaporetto ile Redentore iskelesine ulaşılabilir, kıyı boyu Hotel Belmond Cipriani’ye kadar yürünebilir,

il Redentore kilisesi görülebilir..

La Palanca öğle yemeği ya da günlerden Pazarsa

Belmond Cipriani içinde düzenlenen Mercatino dei Granai’de spritz eşliğinde alışveriş yapılabilir..

One thought on “MAHALLE MAHALLE VENEDİK NOTLARI

  1. Pingback: Venedik Gezi Notları - bisikletizm

Comments are closed.