Aylardan Temmuz. Ayın 9’u. Cumartesi. Amalfi Kıyıları’nda uyandığımız üçüncü sabah.
İlk etapta görülmesi gereken yerleri tamamladık.. Positano, Ravello, Capri, Amalfi tamam.. aralara ufak tefek başka yerler de eklendi, bugün artık daha deneysel, keşif dolu ve bol yüzmeli bir gün yaşamamak için hiçbir neden yok. Planımız sabahtan Atrani’de yüzüp daha sonra minik bir fiyord olan Furore’de yüzmek, oradan Grotta Smeraldo’ya geçip yeşil mağarada yüzmek, Conca dei Marini ile yüzme rotasını tamamlayıp Amalfi’ye dönmek.. Atrani etabını tamamlayıp hızımızı alamayıp bir de Amalfi’de giriyoruz önce denize.. Sonra yola aç çıkmayalım diyerek karışık deniz mahsulu kızartmasını buz gibi bira ile mideye indirip durağa koşuyoruz.
Bu rotadaki yerler aslında neredeyse yan yana dizili koylar. Furore’den başlamak için Positano yönünde otobüse binmek lazım. Positano otobüsünün daha biraz vakti var. Acaba başka bir otobüs de oradan geçiyor mudur ki? Duraktaki görevliye soruyoruz, evet, bu gidiyor diyor. Biniyoruz, hemen kalkıp yola çıkıyor otobüs..
Yanlız ben farkını sonradan idrak edeceğim çok mühim bir hata yapıyorum. Görevliye tıpkı burada yazının başından beri bahsettiğim gibi Furore diyorum. Oysa ki Furore bizim gideceğimiz fiyordun daha yüksek tepelerde yer alan bağlı olduğu köy sadece!. Ama gitmek istediğimiz yer Fiordo di Furore!!! Otobüs tepelere doğru yol almaya başlıyor, başka köylerden geçerek kıvrıla kıvrıla yükseliyor.. Haritayı açıp konrtrol ediyoruz; “tamam canım, çok yol yok, yokuş aşağı ineriz işte!” Siz öyle sanın bakalım :)))
Otobüs daha Furore köyüne gelmeden bir köy kadar önce tuhaf sesler çıkararak bozuluyor!. Şöför hepimizi apar topar indiriyor otobüsten; ne yaparız diye düşünürken arkadan bir otobüs daha gelmez mi.. atıyoruz kendimizi içine.. Galiba kurtulduk..(şimdilik!..)
Haritadan kontrol ederek yol alıyoruz. Otobüs aşağıdaki fiyorda paralel bir noktaya ulaşınca düğmeye basıp iniyoruz otobüsten. Harita aşağıya doğru incecik kıvrımlı yollar gösteriyor; biz de başlıyoruz yürümeye.. Hava sıcak, 1000 derece!.. Kıvrımlı yollar merdivenli ve giderek incelmeye başlıyor. Bir süre sonra neredeyse ana yol değil, evlerin arasındaki patikalara, geçitlere dönüşüyor, afallıyoruz.. Soracak kimse de yok işin kötüsü.. Yine de yürümeye devam ama sonu gelecek gibi değil.. Bir ara yol yine normal bir araç yoluna dönüşüyor ve seviniyoruz. O da ne? Genç bir kız görüyoruz yolun ortasında. zavallı, biz ıssız bir yerde pat diye çıkınca bizden acayip korkuyor.. Durumu anlatıp yolu soruyoruz. Şok!..
Kız diyor ki, buradan oraya yol kapalı, gidemezsiniz. Tekrar yukarı durağa çıkın, otobüse binip Amalfi’ye dönün!.Olamaz!. Bu yolu bir daha geri yürümek söz konusu bile değil. Sıcaktan ve yorgunluktan kesin ölürüz!. O sırada bir araba yanaşıyor ve kız, “erkek arkadaşım” diyerek arabaya biniyor.. Arkasından “siz nereye gidiyorsunuz peki” diye soruyoruz ama az önce bizden korkan kız “byee” diyerek cevap bile vermeden gidiyor.. gazlıyorlar.. Yürüyemiyoruz.. O moral bozukluğu ile orada bir iki dakika kalakalıyoruz. Tam ağlamaya hazırlanmışken araba geri geliyor. Herhalde yolda erkek arkadaşına anlattı ve o da halimize acıdı, bizim için geri dönmüşler! Heyyoo!.. Çok da fazla sevinmeyelim, bizi sadece yukarıdaki durağa kadar bırakacaklar ve otobüs de 45 dakika sonra oradan geçecekmiş.. Ne yapalım, o da birşeydir.. Durakta inerken bin kere teşekkür ediyoruz kendilerine..gidiyorlar..
İncecik bir direğin gölgesinde bekleyeceğimiz 45 dakika var önümüzde.. İyi ki yemek yiyerek çıkmışız yola… gün resmen ziyan oldu.. Derken bir minik araba çıkıyor yokuştan, önümüzde duruyor, tatlı bir İngiliz iniyor içinden ve bize Furore Fiyordu’na nasıl gideceklerini soruyor. Bizim de oraya gitmek için bu yoldan yürüdüğümüzü ve kızın oraya buradan iniş yolu kapatıldı dediğini anlatıyorum. Siz ne yapacaksınız diyor, otobüs bekleyeceğiz diyorum.. Arabaya biniyor, arabayı kullanan sevgilisi ile konuşuyor.. yine iniyor.. bir sigara yakıyor ve sonra soruyor: “Bizimle gelmek ister misiniz? sonuçta otobüsten hızlı gideriz”.. Normal şartlarda bizim gibi “sağlamcı” insanlar buna sadece teşekkür eder ve o arabaya binmez ama biz birbirimize bakıp içimizden “daha kötü ne olabilir ki” diyoruz.. kabul, geliyoruz!..
Arabaya binip yola çıkıyoruz. Kız tam bir co-pilot; yolu sürekli kontrol edip tarif ediyor. Yine de ben yol kapalıymış dediğim halde o yolu denemek istiyorlar ve gidiyoruz ama sonuç negatif.. Ben kendi haritamdan sahile nasıl çıkıp oradan nasıl gidebileceğimizi söylüyorum; bu kez onlar kabul diyor ve epey virajlı, zorlu bir parkuru geçerek sahil yoluna çıkıyoruz. Yoldaki sohbet esnasında Türk olduğumuzu duyunca -bence minik bir şaşkınlık yaşadılar ama bize sadece Oww, Cool dediler :)) Bence önyargılara bağlı minnak bir ürperti oldu ama! :))) Neyse ki biz onları, onlar bizi yemeden az sonra Fiordo Di Furore tabelası önündeydik.. Meleklerimize binlerce kez teşekkür edip aşağıda görüşürüz diye indik araçtan; onlar da park yeri bulmaya gittiler..
O stresli saatlerin ve bu kadar maceranın sonunda Furore’ye varmıştık. Peki nedir bu Furore? Burası iki yüksek kayanın arasından kıyıya keskin bir girinti yapan denizin burada oluşturduğu minicik, gizli bir plaj. Kayalara oyulmuş bir kilise ve birkaç tarihi yapı, birkaç balıkçı kayığı ve çoktan kapanmış bir plaj tesisi var. Yolun oldukça altında kalıyor ve aşağıya çok fotografik bir köpri üzerinden bakılıyor.. Biz de baktık.. Aşağıda sadece 5-10 kişi var.. Çiftler halinde yüzüyor ya da güneşleniyorlar; aşağısı nefis görünüyor. Hemen aralarına karışıp kendimizi suya atmalıyız. Kayaların iki yakasına aşağıya doğru inen kıvrımlı bir yol yapmışlar; buraya yöneliyıoruz. Ama yol kapalı!. Beton örülmiş!.. Bir de karşı tarafı deniyoruz; yok, orası da aynı şekilde kapalı. Kocaman bir yazı asmışlar. Aşağıya inmek tehlikeli ve yasak. Yol artık kapatılmıştır diyor.. Al sana bir şok dalgası daha.. O kadar uğraş, buraya gel ve aşağıya ineme!..
Derken.. aşağıdan ayrılmaya karar veren birkaç kişinin içeriden o beton örülü yere kadar yürüyüp yan tarafına dayadıkları minik merdivenden illegal şekilde çıktığını görüyorum!.. Bir , iki ,üç, tam dört kişi bu şekilde çıkıp giderken benim gözlerim parlıyor. Buraya kadar geldik, oraya da inicez!. O sırada arabayı park edip gelen kahramanlarımıza durumu anlatıyoruz ve biz deneyeceğiz diyoruz. Olurdu olmazdı derken onlar orada kalıyor, biz merdivenden atlayıp öte tarafa geçiyoruz.
Yaptığımız şey normal şartlarda gerçekten tehlikeli.. Beton devarı geçtikten sonra tekrar patikanın devamındaki yola atlıyor ve uzun zamandır çok insan geçmediğinden bitkiler bürümüş yoldan bu gizemli fiyorda doğru iniyoruz. Yol öyle kısa da değilmiş; içeriden epey dolanıyor sonunda o tepeden gördüğümüz muhteşem plaja varıyoruz. Gözünüzün önüne Leonardo di Caprio’nun The Beach’deki o büyülenmiş halini getitin.. öyleyiz işte..
Bizim “melekler” yukarıda köprünün üzerindeler.. Bize el sallayıp, tebrik ediyorlar.. Ben sevinçten zıplayarak el sallıyorum onlara.. Çok üzülüyorum aslında.. Onlar gelemeyecekler.. yaptığımız şey onların kuralcı yapılarına öyle ters ki.. Biraz daha bakıp arabalarına doğru gidiyorlar, uzaktann vedalaşıyoruz.. Hayat ne kadar acayip, onca yolu sadece bizi oraya kavuşturmak için yaptılar.. Gerçekten melektiler belki de..
Saat 3 buçuğu bulmuş, ne bekliyoruz, denize koşmayacak mıyız? Hemen atlıyoruz. Bu kadar çileli bir yolculuktan sonra o suyun verdiği hazzı anlatmam mümkün değil.. Hiç çıkmak istemiyorum..uzun süre sudan çıkmıyoruz.. Diğer gelenler hep çift. Belli ki burası heyelan tehlikesi ile artık girişe kapatılmış ama o an oradaki kimse bunu düşünmüyor, keyfine bakıyor.. Ara ara tekneler yaklaşıyor fiyorda, köprünün altından geçip birkaç dakika kalıyor, sonra gidiyorlar; orası yine sadece bizlere kalıyor..Bir ara kilisenin çanı çalıyor..o terkedilmiş yerde.. bir tuhaf oluyoruz..meğer kızın biri çıkmış, o çalışyormuş.. çılgın!..
Belki de sadece bu kadar uğraştan sonra kavuştuğumuzdandır bilemiyorum ama burada geçirdiğimiz zaman bana çok güzel, çok anlamlı geliyor.. Çakıl taşlı kumsal paslı demirler ve cam kırıkları ile de dolu.. dikkatli yürümeye çalışırken birşey farkediyorum. Tüm plaj denizin köşelerini yuvarladığı seramik parçaları ile dolu.. Onların arasına öyle bir dalıyorum ki.. Gelirken bir avuç getirdim yanımda.. toplarken de çok güzel zaman geçirdim.. Bu seyahatten bir sürü seramik aldım ama en güzelleri o kıyıdan topladıklarım bana göre..
Artık vakit tamam..dönme vakti. Buradan sora gideceğimiz mağara ve Conca plajı da tabi ki yalan oluyor.. Bir macerayı daha kaldıracak halimiz yok. Yine aynı tehlikeli yoldan yukarı çıkıp otobüs durağında Positano yönünden gelecek otobüsü beklemeye başlıyoruz. O sıırada birçok araç gelip Furore’de duruyor, araçtan inip yukarıdan fotoğrafını çekiyor.. Biz az önce aşağıdaydık..hem de binbir macera ile :) Birbirimize bakıp gülümsüyoruz..
Meğerse macera bitmemiş.. Otobüs bir türlü gelmiyor.. Az önce bizimle aşağıda olan ve çanı çalan çift de çıkıp beklemeye başlıyor; hatta onlar otostop denemeleri yapıyor ama kimse almıyor.. Bekle bekle.. sonunda otobüs görünüyor.. El kol hareketi, önümüzde yavaşlıyor ama bizi almıyor. Doluymuş!. Amalfi yazısında bahsetmiştim; eğer otobüsler dolu ise (hem de öyle hınca hınç dolu olmasına da gerek yok) sizi almayabiliyorlar.. Bunu da tecrübe etmiş olduk. Çanı çalan çılgın kız, yoldan geçen bir taksiyi durdurup biraz konuşuyor ve sonra bize taksinin istersek bizi toplam 20 €’ya Amalfi’ye bırakabileceğini söylyeip kabul eder misiniz? diyor. Etmez miyiz? Taksilerin 100-200 € ücret talep ettiği bir yerde kişi başı 5€’ya Amalfi’ye gitmek geri çevrilecek bir teklif değil.. Adamın arabasına doluşuyoruz.. Yol boyu sohbet.. Çift İspanyolmuş..Taksici zaten Ravello’dan müşteri almaya gittiği içinn bizi bu rakama götürmeyi kabul etmiş.. Türkleri severmiş. İstanbul’a bayılırmış.. İspanyolların bir sonraki durağı Napoli’ymiş… derken Amalfi’ye varıp birbirimizle vedalaşıyoıruz.
Offf! Acayip bir gündü.. Şimdi Amalfi meydanında Andrea Pansa’nın masalarından birine kurulup şımarık birkaç saat geçirme vakti.. Limoncellolu Aperolleri söyleyip masaya kuruluyoruz. Kadehlerimizi önce yukarı köyde rastladığımız kız ile sevgilisine; sonra bizi Furore’ye ulaştıran “İngiliz meleklerimiz”e, sonra çanı çalan ve taksiyi ayarlayan kıza, sonra fırsatçılık yapmayan dürüst taksiciye ve elbette Furore’ye kaldırıyoruz.. Ama fiyord olan Furore’ye !…