Bir şehre onuncu dakikada aşık olan da, on gün kalıp “yok, sevmedim” dedikten sonra tekrar gitmek için deliren de benim.. Bazen şehirlerle ilgili hükmümü çok hızlı versem de bazen biraz zamana ihtiyaç duyuyorum..
Lyon mesela; bana çok kafa karışıklığı yaramıştır bu anlamda..
Yağmurlu ve buz gibi bir Ekim sabahı Paris’ten bindiğimiz trenle geldiğimiz güneşli Lyon’da kaç kez değiştirdim kendisiyle ilgili fikrimi.
Öğle vakti ilk önce Part Dieu istasyonunda durdu tren, bizim durağımız değil, beklemeye devam..sakiniz..
Bu şehir şahane!
Tekrar hareket ettikten hemen sonra başladı kalp çarpınıtısı; nehrin üzerinden geçiyoruz.. Sonrası Perrache istasyonunda inene kadar aynı; şahane şehir! Ağzımı kulaklarımdan asıl ait olduğu yere geri gelmeye ikna edemiyorum bir türlü!
14:05’te valizlerden kurtulmuş, keşfe hazır, biraz da aç, Lyon sokaklarındayız. Plansız yürüyüş bizi Saone kıyısına ulaştırıyor. Güneş parlıyor, nehir, karşı kıyı, köprüler, her şey pırıl pırıl, neşeli, coşkulu..
Fotoğraf çeke çeke geçtiğimiz karşı kıyıda ilk şok dalgası geliyor. Yemek saatini kaçırmışız, hiçbir yerde yiyecek birşey yok!.. Mekanlar ya kapalı ya da garsonlar akşam hazırlıklarında, ışıklar hep sönük.. Vieux Lyon tarafı burası, tarihi sokaklarda birkaç Amerikalı turistten başka pek kimse yok.. Sokaklar güzel ama fazla sakin..
Joker niyetine bulduğumuz makarnacıda açlık sorununu hızla çözüp dalıyoruz sokaklara.. Haritaya hiç bakmadan enteresan gelen her sokağa girip çıkıyor bu kez bambaşka bir köprüden geçerek cıvıltılı Belcour meydanına varıyoruz.
..mi acaba?
Saat 16:30, şehrin meşhurlarından Cafe des Jacobins’de elimde bir fincan kahve, şehrin neredeyse yarısını gezip bitirmiş, azıcık huzursuzum.. Daha dürüst olayım; “burada dört gün geçmez, fazla sakin, Annecy çok uzak mı” diye düşünüyorum basbayağı!
Çok cici, çok fotografik, hatta neşeli.. çok güzel dükkanlarla dolu üstelik ama anlaşılan şu an bana yetmiyor.. Paris’ten geldik ondan mı acaba? Hani bir saat tempolu yürürsün de sonra aniden yavaşlayamazsın, onun gibi..
Kolay pes edemem, bu kadar hevesle geldiğim şehrin biletini hemen kesemem. Panik yok, bakalım gece nasıl geçecek..
Hava kararır, hava değişir!
Biraz daha yürüyüş, keşif, birer akşamüstü içkisi, hala sükunet.. Opera’nın önünden, heybetli meydan Place les Terreaux’un içinden geçip Croix Rousse’a doğru tırmanmaya başlıyoruz. Bu yokuşlu sokaklar Marsilya’yı anımsatıyor, keyifleniyoruz..
Yokuşlu sokakların sonu merdivenler, onların sonu dar geçitler, yine merdivenler, graffitiler..
Tasarım dükkanların meskeni tarihi Passage Thiaffait geçidinin köşesinde bir hareket var!.. Köşedeki butikte parti havasında bir alışveriş etkinliği.. Herşey tasarım,ürünler yaratıcı, insanlar renkli; nasıl iyi geliyor anlatamam.. Biraz oyalanıp bir bileklikte aklım kalarak yokuş yukarı yola devam.
İki paralel ötede yine bir parti kalabalığı. Bir plak dükkanı ama içeride az plak, çok insan var. Kendi getirdikleri yiyecekler ve içkilerle ağırlanan kitle eğleniyor, pikaplarda plak dinliyor, takılıyor işte!.. (Groovedge, Rue Diderot)
Şehir yeniden ilginç olmaya mı başladı, ne?
Burası da keyifli ama yolumuza çıkacak diğer sürprizler için motivasyon tamken yola devam diyoruz. Croix Rousse Buılvarı’na az kala bir galerideyiz bu kez. Bir sergi açılışı var. Bir göz atıp çıkıyoruz. “Şampanyanın su gibi aktığı” tanımının kullanılması için çok uygun ortam!.
Buradan sonra okuduğum bloglardan yanımda getirdiğim Croix Rousse bölgesi tavsiyeleri tamamen fasa fiso; hep hayalkırıklığı.. Geri dönüş geldiğimiz yolun yan paralellerinden ağır ağır yine..
Şahit olduğumuz herşey yine çok keyifli.. Başka sergi açılışları;
Atölyesinin kapısını kilitleyip açtığı şarabın eşliğinde içeride çalışmaya devam eden ve dışarıdan bakan Ben’e kadeh kaldıran seramik sanatçısı ikili;
Gündüz butik gece canlı rock performans merkezi dükkan..
Güzel kalabalıklar..
Gençlik..
Gece daha da güzeliz
İlk akşamın yemek programında Bouchon stresi olmamalı.. Güzel bir şarküteri tabağı, iki kadeh bölge şarabı Cotes du Rhone… Şansımız yaver gitmiş, yapılacaklar listesini boşvermiş, spontane keşif La Poulet au Pot’dayız.
Mekan, gelen kitle, servis edilen tabak, şaraplar enfes,
Lyon ise yine ve temelli(!) şa-ha-ne!..
Şehirle bu inişli çıkışlı tanışma gününden sonra uyanılan her sabah, geçirilen her gün, yenilen her yemek, birlikte üretilen her anı güzel.. Bildiğim tek şey bu şehirde doğru saatte doğru bölgede isen hayat güzel,
O aradaki tereddütler tamamen silindi şimdi. Lyon, Görülecek şehirsin ve ben iyi ki gelmişim ziyaretine..
Meraklısına Notlara gelince..
Ulaşım
Paris Gare de Lyon’dan Lyon Perrache garına 2. sınıf hızlı tren bileti kişibaşı 71 € ; yolculuk süresi yaklaşık 2 saat 15 dakika.
Şehiriçiç ulaşım için otobüs, metro bileti tekli olarak 1.70 €, 10’lu ‘carnet’ 14.70 € . Ayrıca 2 saat limitsiz 2.70 €; 1 gün limitsiz 5 € ve akşam 19:00’dan sonra limitsiz 2.70 € gibi çok farklı alternatifler var. Pleine Lune denen gece otobüslerinin ana durağı Hotel de Ville. Biletleri damgalamayı unutmamak ve ulaşım ile ilgli daha ayrıntılı bilgi için www.tcl.fr yi ziyaret etmek lazım.
Şehrin ana havaalanı olan St Exupery Havaalanı’na ulaşım için en hızlı ve temiz çözüm Rhonexpress treni. Sabah 05:00- gece 00:00 arası günboyu her 15 dakikada, akşam 21’den sonra her 30 dakikada bir kalkan trenle havaalanına yolculuk en uzak noktadan 30 dakika sürüyor. Biletin 15 € olduğu Rhonexpress in istasyonlardaki broşürlerden ya da internet sitesinden durakların yerine bakılabilir. www.rhonexpress.fr
Yeme İçme
Yemek konusunda “çok bilmiş” bir şehir Lyon. Anlamak, alışmak, tadını çıkarmak biraz emek isteyebilir.
Yemek saatleri pek kurallı, adı bildik tüm mekanlar rezervasyon mecburiyetli.
Bir öğünü geleneksel Lyon mutfağının sunulduğu yerel Bouchon’lara; bir öğünü Halles de Lyon tezgahlarına, bir öğünü geniş bir şarküteri tabağına ve bir öğünü de yan yana sıralanmış renkli restoranlarıyla hareketli Rue Merciere’e ayırmakta fayda var.
Acil durumlar için bu hızlı İtalyan’ı not edin: Mezzo di Pasta şehrin farklı noktalarında şubeleri var. Makarna modelini, sosu ve garnitürü seçtikten sonra geriye 5-10 dakika beklemek kalıyor.
Öğle ve akşam arasında pastanelere uğramak şart diyor, ayrıntılı Lyon yeme içme notlarını, mekan tavsiyelerini daha sonraki yazılara bırakıyorum..
Alışveriş
Magnet, t-shirt, anahtarlık vs, hatıra, hediyelik her ne varsa şehrin maskotları Guignol ve Gnafron temalı olanları popüler.
Gurme alışverişi es geçmemeli.. Küçük şarküteriler ama en çok Halles de Lyon..
AVM lazımsa Part Dieu; içinde Paris’ten tanıdık La Fayette de var..
İki nehir arasında kalan şehir merkezinin Hotel de Ville’den Gare Peracche’a kadar her sokağı dükkanlarla dolu..
Belcour’da Printemps var.. Tarihi Passage de l’Argue keyifli..
Pazarları AVM’de dahil çoğu yer kapalı, alışveriş planları buna göre yapılmalı.
Nehir kıyısında Marche Saint-Antoine Celestins semt pazarına çıkmak sakın unutulmasın..
Sanat
Opera Binası şehrin gururu. Burada temsil izlemek için http://www.opera-lyon.com/ adresinden programı önceden takip edip bileti en az bir ay önce almak şart..
Musee des Beaux-Arts de Lyon Güzel Sanatlar Müzesi’nde Manet’den Degas’ya, Renoir’a kadar pek sevdiğim sanatçıların eserleri var..
Çağdaş Sanatlar Müzesi Musée d’Art Contemporain, Eylül Ocak arası Lyon Bienali’ne; yıl boyu dönemsel modern sanat sergilerine ev sahipliği yapıyor.
Institut Lumiére Sinema Enstitüsü’nün yıl boyu en popüler zamanı elbette ekimde düzenlenen Film Festivali dönemi..
Turistik Mecburiyetler
Eski Lyon’da bir tur atılacak, mecbur! Traboules denen tüneller es geçilmesin aman..
Şehre tepeden bakılacak, mecbur!.. Notre Dame de Fourviére kilisesine funiküler ile çıkıp yaya inmek ideali.
Ziyaret kışa denk gelmiyorsa nehir turu..
Aralık’ta ışık festivali var, kaçmaz!
Her köprüden geçilecek, hepsinin fotoğrafı çekilecek, mecbur!
Les Halles de Lyon hem yemeklik hem turistik..
Unesco Dünya Kültür Mirası listesi’ndeki Pembe Kule görülüp fotoğrafları çekilecek..
Lyon Notları “şimdilik” bu kadar.. Detaylı notlar çok yakında yine burada..