BRÜKSEL GEZİ NOTLARINA GİRİŞ

By | 2 Aralık 2013

bruksel_gezi_notlarina_giris_ulasim_konaklama_alisveris_yemek

Her şehrin doğru zamanı vardır ziyaretine gitmek için bence.

Doğru zaman derken mevsim ya da dönemden bahsetmiyorum. ‘Nereye gitsem’ planları yaparken şehirlerin isimlerini aklından geçirir ve bir tanesinde heyecenlanıverirsin. Daha önce de aklına gelmiştir ama işte, o seni şimdi heyecanlandırmıştır. Çünkü zamanı gelmiştir.

Bizim Brüksel seyahatimiz de aynen böyle oldu işte.. Yıllarca cepte tutup, boşverip, yok sayıp günün birinde ansızın canımız çekti ve aldık biletleri; toplam beş gün ayırdığımız şehri keşfetmek üzere çıktık yola..

Dolu dolu geçen, bir an bile pişman etmeyen aksine her fırsatta iyi ki gelmişiz dedirten seyahatten geriye harika deneyimler, güzel keşifler, keyifli ritüeller ve paylaşacak birçok not kaldı..

Önümüzdeki günlerde geziyi detaylandırarak yemekten eğlenceye, alışverişten sanata birçok not paylaşmayı planlıyorum.  Ama önce genel bir giriş ve ön bilgilendirme ile başlayalım:

Varış

Zaventem’deki havalimanından şehir merkezine ulaşım oldukça kolay. Merkeze gitmek için iki yol var; birincisi;

Havaalanı Treni: Havaalanı geliş terminalinin altında Level -1’den kalkan tren yaklaşık 25 dakika içinde Centraal Station’a ulaşıyor. Bizim otelimiz merkez istasyona yürüme mesafesinde olduğu için bu yolla gelmeyi tercih ettik ve çok da rahat ettik. Tek yapmanız gereken gişeden 7.80 EUR’a bileti alıp Bruxelles Central’den geçen trenin hangi platformdan kalkacağını ekranlardan tespit edip platforma inmek.. Bir tren kaçsa bile yenisi çok çabuk geliyor, hiç sorun yok…

(Çok sık tren kullanmayanalar için küçük bir not: Birçok yerde olduğu gibi burada da biletlerde bölge adı ve ekranlarda sizin gideceğiniz istasyonun adı değil, trenin son varış noktası yazıyor. Hangi trenin sizin ineceğiniz duraktan geçtiğini öğrenirseniz ve yolda da kendi durağınızın adını takip ederseniz hiç karışıklık olmaz. Gişe memuru da size bu konuda yardımcı olabilir. Bir de diyelim ki platforma geç gelip treni kaçırdınız. Gelecek tren farklı bir platformdan kalkıyor olabilir, kontrol etmeyi unutmayın..)

Merkeze gitmenin diğer yolu ise;

B12 Otobüsü: Havaalanında geliş katının altında Level O ‘da Platform C’den kalkan B12 her 30 dakikada bir kalkıp ana duraklarda duruyor. (Akşam 20:00’den sonra B21 olarak hizmet veren otobüs yol üzerindeki tüm duraklarda durarak merkeze ulaşıyor. Bilet makineden alınırsa 4; araçtan alınırsa 6 EUR.

Konaklama

Genellikle konaklama önerisinde bulunmam ama Brüksel’de kaldığımız otelden çok memnun kalınca hakkında bilgi vermeyi uygun buldum. Her zamanki gibi booking.com ‘dan rezervasyon yaptığım otel 3 yıldızlı Hotel Alma Grand Place.. Merkez tren istasyonuna kısa ve keyifli bir yürüyüş mesafesinde. Daha önemlisi şehrin en turistik en hareketli meydanı Grand Place başta olmak üzere en turistik yerlerin hepsine yürüme mesafesinde. Dar ve sevimli bir sokakta yer alan otelin sokağından herhangi bir yöne adım attığınız anda şehir turunuz başlamış oluyor aslında. Bir sokakta küçük publar, birinde Yunan restoranları, bir diğerinde küçük dükkanlar, galeriler, müzecikler!.. Çevre 24 saat hareketli ve güvenli, her saat yeme-içme alışveriş yapılabilir.

Otelin sistemine gelince oda fiyatına kahvaltı dahil değil ama 24 saat servis veren bir hızlı büfesi var. Ürünler 1-4 EUR arasında değişiyor. Sabah taze çörek ve kruvasanlar da eklenen büfeden aldığınız her parça için fiyatına göre kartınıza damga vurup otelden ayrılırken topluca ödüyorsunuz. Bu büfenin olduğu lounge’da internet erişimi de ücretsiz. Eğer odanızda internet isterseniz ücret karşılığında alabilirsiniz. Aslında odanızın konfor seviyesini taban fiyat üzerine ekleyeceğiniz ilave ücretlerle arttırabiliyorsunuz. Yenilikçi ve kullanışlı bir sistem.. Oda standart haliyle bizim ihtiyaçlarımıza cevap verdiğinden 5 gün sonunda büfe kullanımlarımız için ödedeiğimiz 18 EUR dışında başka bir ekstra ödeme yapmadan otelden oldukça memnun ayrıldık..

Şehiriçi Ulaşım

Gidene kadar okuduğum yazılarda ‘küçük bir şehir, yürüyerek gezilebilir’ gibi şeyler çok okumuş ama pek ihtimal vermemiştim; doğruymuş!.. Brüksel’in merkezi oldukça küçük ve her yer birbirine yakın olduğundan ve tüm sokaklar çok sevimli olduğundan yürüyerek gezmek çok keyifli. Ancak ben bunu Ağustos’da dahi serin olan şehirde yaz serinliği etkisinde gezmiş olarak söylüyorum. Yağışı ve rüzgarı bol şehrin kış versiyonunda toplu taşıma daha çok kullanılır; onu da görebiliyorum.. Biz kaldığımız süre içinde üç günü yürüyerek iki günü de 24 saatlik pass kart kullanarak geçirdik. Toplu taşımada tekli bilet 2 EUR. 5’li bilet 7.70 ve 10’lu bilet de 13.50 EUR. Biz uzak noktalara gideceğimiz günleri planlayıp o günlerde bizi hiç kısıtlamasın diye 6.5 EUR’luk 24 saatlik biletlerden aldık, çok da rahat ettik. Pass kartların 48 ve 36 saatlik versiyonları da var ama çok gerekli olmayacağını düşünüyorum.. Bilet makineleri tüm istasyon girişlerinde var ve kullanımı da çok pratik; kredi kartı kullanılıyor..

Ulaşım için otobüsler metro hatları, tramvay ve gece otobüsleri yeterli miktarda var. Bazı semtlerde tramvay üstten giderken bazılarında metro durağına iner gibi yeraltına inerek binmeniz gerekiyor. Baştan biraz karışık gibi görünse de bir iki kullanımdan sonra ulaşımın kurdu olursunuz , eminim..Ama şehre vardığınız ilk gün için tavsiyem hiçbir araca binmeden yürüyerek merkezi keşfetmeniz.

Bölge-Semt-Mahalle

Hangi Bölgede ne var, hangi mahallenin havası nasıl benim için önemlidir. Şehir hakkında ön notlar alırken önce bölgelere ayırır sonra o bölgelerin altını ‘orada neler var, ne yapılır’ şeklinde doldururum. Sizin de işinizi kolaylaştıracağını düşünerek bu konuya biraz girmek isterim:

Aşağı Mahalle; şehrin tam göbeğindeki en turistik alan. Grand Place, Manneken Pis, dar sokaklar ve geçitlerle hareketli Illot Sacre Bölgesi, Tarihi Galeri St. Hubert, Çizgi Roman Müzesi, birçok alışveriş sokağı burada..

Hemen devamında akşamüstünden itibaren hareketli bar cenneti St.Gery, verimli alışveriş caddesi Rue Antoine Dansaert ve balık restoranları, hareketli kafeleri ve çevresini saran güzel sokaklarıyla Place St Cathrine var..

Yukarı Mahallede ise; Ste.Gudule Katedrali, Kraliyet Sarayı, Sanat dağı Kunstberg, dolayısıyla müzeler, Sablon Meydanı, onu çevreleyen kafe ve restoranlar, arka sokaklarında ise galeriler, gizli saklı restoranlar, fotografik sokaklar var..

Elsene/Ixelles bölgesi biraz daha bohem diyeceğim ama en lüks markaların olduğu Avenue Louise’de buraya denk gelince burjuvayı da eklemek zorundayım :-) Mimari Müzesi, Horta Müzesi, hareketli meydan Flagey burada ama bu bölgenin keyifli sürprizleri tabi ki yine ara sokaklarda; ara sokaklarda nefis dükkanlar, müdavim barları ve restoranlar var…

Cinquantenarie Parkı ve civarında ise meşhur Avrupa Parlamentosu, Kraliyet Müzesi, Doğa ve Bilim Müzesi ve anmadan olmaz meşhur patatesçi Antoine var.

Schaerbek semti ve Midi istasyonu civarı Türkler de dahil daha çok göçmenlerin ikamet ettiği yerler.. St.Gilles sabahları sakin akşamları nisbeten hareketli daha çok semt barlarının olduğu Cihangir havasında..Bu sakinlikten kendinizi yokuş aşağı bırakınca Port de Hal’dan itibaren hareket yeniden başlıyor..

Atomium, Kanal kıyısı, Lacken Şatosu gibi yerler şehrin en uzak noktasında kalsa da ulaşım kolay…

Yeme içme

Balık ve deniz mahsulleri ile arası iyi olanların bu şehri yemek açısından çok seveceklerini düşünüyorum. Zira pek ünlü midyelerinden tutun sushiye kadar bol ve lezzetli alternatifler var. Ancak su ürünleri ile arası iyi olmayanlar için de birçok seçenek mevcut. Yunan lokantalarından İtalyan restoranlarına, Hint, Tunus, Lübnan mutfaklarına çok kültürlülüğün etkisiyle alternatif çok.. İnsanların öğle yemeği alışkanlıkları bana daha çok Amsterdam’ı hatırlattı. Güzel kafelerde salatalar ve yoğun çorbalarla geçiştirilen hızlı öğle yemekleri var burada.. Akşamları turistlerin dolaşmadığı el ayak çekilmiş semtlerde stil sahibi restoranları dolduruyor şehir sakinleri.. Şehrin milli yiyecekleri tabi ki midye, waffle ve patates kızartması; milli içeceği ise ‘bira’ adı altında koca bir kültür…

Ayrıca yazacağım Brüksel Yeme İçme Notları’nda bu konu hakkında tecrübe ettiğim, öğrendiğim, sevdiğim ne varsa anlatacağım ama şimdilik bu konuyu midenizde çikolataya da yer ayırın diyerek böyle dağınık bırakıyorum…

Müzeler, Kültür-Sanat

Şehri sevme nedenlerimden biri de sanat adına verilen değerin ve çeşitliliğin fazlalığı sanırım. Kunst des Arts: Sanat Dağı Bir başka deyişle bazı şehirlerde rastladığımız müzeler bölgesi, müzeler adası vs. durumu burada sanat Dağı adını almış. Bu dağda sanatın her koluna adanmış müzeler bunlara bağlı performans salonları, gösteri ve konserler, insanı sanatla coşturacak herşey var.. Bu müzelerden en ilgimi çeken Eski Ustalar ve Magritte Müzeleri’ni gitmek için işaretlesem de sınırlı vaktimi ancak Magritte Müzesi’ne ayırabildim. Bahsettiğim diğer müze yan sergilerle birlikte oldukça büyük ve sabah erkenden gidip neredeyse tüm günü ayırmak gerekir. Vaktini bu şekilde planlayanlar 13 EUR karşılığında kombine bilet alıp hem Old Masters hem de Magritte Müzesi’ni aynı gün gezebilirler. Tek müzenin giriş ücreti 8 EUR ve Salı’dan Pazar’a hepsi açık… Benim ziyaret ettiğim René Magritte Müzesi’ne gelince şehirde geçirdiğim en güzel birbuçuk saat olduğunu söylersem hiç abartmış olmam.. Sanatçıya zaten var olan ilgim bu ziyaret sonrası derin bir hayranlığa dönüştü çünkü…

Tabi müzeler bununla da bitmiyor ilgi alanınıza göre Doğa ve Bilim, Şehir Müzesi, Mimari Müzesi, Art Noveau’nun üstadı Horta Müzesi ve çizgi roman kahramanlarıyla ünlü Belçika’nın olmazsa olmazı Çizgi Roman Müzesi ve Hergé Müzesi de var..

Bir hevese kapılıp gittiğim Comic Strip Museum yani Çizgi Roman Müzesi beklentimi karşılamasa da Horta elinden çıkma binası ve birkaç detay sayesinde yine de keyifli vakit geçirdim. Ancak geri dönme şansım olsa vaktimi başka bir müzeye belki de çizgi roman üstadı Hergé’in kendi müzesine harcardım… Zaten şehrin her yerinde duvarlara bir sürü çizgi roman sahnesini taşıyıp bize sürprizler hazırlamışlar; onlara alışan gözüm müzedeki sunum ve içeriği yeterli bulmadı doğal olarak…

Şehrin sokaklarına yayılmış küçük galerilere de kayıtsız kalmamak lazım, zira hepsinde çok dikkate değer sergiler, eserler gördüm.. Sablon civarındaki galeriler çok başarılı..

Yaz nedeniyle Kraliyet Operası Monannie’yi sadece dışarıdan görsek de orada sahnelenen opera ve balelerin hayali bizi heyecanlandırmaya yetti…

Turistik Aktiviteler

Gittiğim şehirlerde turist olmayı sevmesem de bazı ritüelleri yerine getirmeden de o şehri gördüm diyemiyorsun. Mesela tamamen turistlerle dolu diye Grand Place görmeden dönülebilir mi? Asla.. Grand Place gerçekten çok güzel bir meydan. Tarihi görkemli yapıları, Belediye binası, binaların altındaki kafe ve restoranları, pencerelerden sarkan çiçekleri ile bir film seti kusursuzluğunda diyeceğim ama onun da kusuru turistlerle dolu olması!.. Gün boyu her yapı ile fotoğrafları olsun diye yoğun çaba sarfeden turistler akşamları da bu meydandan ayrılamıyor. Açıkçası geceyarısı otele giderken buradan geçmek benim de çok hoşuma gitti. Mükemmel ışıklandırılmış meydanın arnavut kaldırımı zeminine oturmuş sohbet eden içen, gülüşen, bağıran sayısız grup arasında birkaç dakika oturup ortama ayak uydurmak neşelendiriyor…

Bir başka turistik cazibe noktası buradan az ilerideki Manneken Pis hakkında hiç konuşmama hakkımı kullanacağım müsadenizle :)

Atomium, yine Brüksel’in en çok turist çeken yapılarından.. Vaktimi sırada bekleyip içine girmeye harcamak için yeterince önemli bulmadığım binayı dışarıdan görüp asıl ilgiyi de çevresindeki muhteşem park ve Botanik Bahçeler’e göstermeyi ihmal etmedim. Harikalar Diyarı’nı andıran muhteşem parklarda keşke tüm günü geçirecek kadar vakit olsaydı.. Gelirken metroyu kullanıp Heysel durağında inerek geldiğimiz Atomium’dan 7 No.lu tramvaya binerek ve harika yollardan geçerek merkeze dönmek yine iyi ki böyle yaptık dediğimiz güzel birşey oldu…

Kraliyet Sarayı ve Avrupa Parlamentosu gibi yapılar turistlerin ilgisini çeken diğer binalar.. Şehir turu esnasında kendiliğinden karşınıza çıktıkları için bir plana dahil edilmeliler mi bilemem…

Alışveriş

Yine başlıbaşına bir yazı konusu olan alışverişle ilgili olarak şimdilik kitaptan giysiye, çikolatadan plağa sayısız güzel dükkanın, tarihi pasajından antika pazarına güzel alışveriş sürprizlerinin olduğu bilgisini verip şehirde alışverişin iyi tarafını da hemen söylüyorum: Mağaza çalışma saatleri konusunda aşırı katı kuralları yok, mesela geceyarısına kadar hediyelik eşya dükkanları, çikolatacılar açık kalabiliyor. Şehrin trendy dükkanları Perşembeleri saat 20:00’e kadar ‘iş çıkışı alışveriş’ adı altında hizmette…

Güzel dükkanlar ve alışveriş bölgelerne dair bilgiler alışveriş yazısında olacak…

Brüksel’de Yaz

– Yaz her yere olduğu gibi Brüksel’e de birçok festivali getiriyor. Temmuz’da büyük bir müzik Festivali varken Ağustos’da bizim de denk geldiğimiz müzikle birlikte sanatsal etkinlikleri de kapsayan Brussels Summer Festival var..

– Çiçek halı olarak bilinen dünyaca ünlü etkinlik de 14 Ağustos’ta düzenleniyor ve şehir bu dönemde çok daha kalabalık oluyor…

-Apero Urbanos adlı etkinliklerle de iş çıkışı içkileri teraslarda bahçelerde her seferinde başka başka mekanlarda içiliyor.

– Kanalda Brussels Bad/Bruxelles Les Bains adıyla Mayıs’tan Ağustos ortasına kadar plaj kuruluyor. Yüzme değil güneşlenme, müzik, takılma üzerine kurulu aktiviteler zincirinde geceleri şehrin en ünlü gece kulüpleri ev sahipliğinde önemli müzük etkinlikleri düzenleniyor. Akşamüstü Apero ile start alan partiler gecenin ilerleyen saatlarinde tekne kulübe taşınıyor…

Ve birkaç ekstra not:

– İki resmi dilli ülke olmanın bir sonucu olarak herşey hem Fransızca hem Flamanca yazıyor. Sokak tabeaları bile böyle olunca kafalar azıcık karışıyor, telefondaki harita bile kendini kaybedebiliyor…

– Avrupa Parlamentosu, iş çevreleri, finans merkezleri gibi bölgeleri muhtemelen Bakanlıklara benzetilerek yapılan ‘Ankara’ya benziyor yorumları bana pek manalı gelmedi. Ama illa ki bir yere benzeteceksek birçok yerin birleşimi gibi geldi bana Brüksel.. Bazen Paris’i, bazen Amsterdam’ı, çok az Kopenhag’ı, sıklıkla Marsilya’yı ve hatta fazlasıyla Düsseldorf’u da anımsattı. Hepsine biraz benzemesi şehri kişiliksiz yapmamış aksine çok renkli ve keyifli bir hale dönüştürmüş bence. Bakalım siz hangi şehirlerden esintiler bulacaksınız Brüksel’de..

Ön bilgileri burada sonlandırıyorum; şehrin asıl ipuçlarını verecek olan gelecek Brüksel yazıları yakında burada olacaklar..

Brüksel Gezi Fotoğraflarını instagram ‘dan takip edebilirsiniz.