48 SAATTE OSLO

By | 15 Mayıs 2015

48saatte_oslo_gezi_notlari

Oslo’ya gideceğimden bir gün öncesinde kendimin bile haberi yoktu!. Herşey çok ani oldu. Bunu seyahat tutkunları iyi anlar; aniden bulunan bir bilet ve karıncalanan eller. Çoktan çantaya iki parça eşya atıp kendini yolda bulmuşsundur. İşte Oslo da böyle, çok uygun fiyatlı uçak bileti bulunması ile birden bire çıkılan plansız bir yolculuktu.

Şehir hakkında sadece üstünkörü birkaç not ile çıkılan yolculukta, şehirde kalış süremiz toplam 48 saat! Ama oldukça verimli bir 48 saat. İlginçtir; seyahat sonunda havaalanında uçağı beklerken sanki 10 gündür Oslo’daymışız hissiyatındaydık. Bu iyiye işaret. demek şehir yarım kalmamış, hayal edilen herşey yapılmış..

Bu kısa ve hızlı tecrübeme dayanarak çok az şehir için söyleyebileceğim bir tespitim var aslında: Oslo’ya bir haftasonu yeter!. Gerçekten. Bu iddiamı boş konuşmak yerine şehre dair notlarımı aktarmaya başlayıp sizleri Oslo’da gezdirerek açıklamak isterim;

– Oslo’yu ziyaret etmek için en uygun dönemin Mart ile Ağustos arasında olduğu söyleniyor. Bence yüzde yüz doğru. 1-3 Mayıs arası yapılan bu ziyarette gördüm ki, hava sıcaklığı bizim alıştığımız Türkiye ortalamasının altında. Sabahları buz denecek seviyede, akşamları da oldukça soğuk. Ancak gün içinde, güneşin en yüksek olduğu saatlerde de oldukça iyi. Güneşin yüksek olduğu derken, gün ışığının da oldukça uzun saatler etki ettiğini hemen söylemeliyim. Bulunduğum günlerde sabah 04:30’da ağarmaya başlayan gün gece 22:30 civarında ancak kararma eylemine geçiyordu. Güzel olan iki şey var: Günışığı o kadar parlak, yansıması o kadar görkemli ki, çıplak gözle sürekli bir masal sahnesinin içinde hissinde oluyor, gördiğünüz bu dünyayı çok seviyorsunuz. Bu, sanırım bu mevsimde ilk kez bu kadar Kuzey’de olmamdan kaynaklı bir algı ve keyif kaynağı. Bir diğeri ise hava karardığında gökyüzünün rengi. Hayatımda ilk kez saks mavi -ama tam anlamıyla parlak bir saks mavi- gökyüzü gördüm!.. Fotoğrafını çektim ama olmadı; o çıplak gözle gördüğüm parlaklığı telefonun kamerası yakalayamadı. Zaten genel olarak çektiğim tüm fotoğraflarda aynı sorun oldu. Herşeyin bu kadar güzel göründüğü bir doğal ışık altında kamera gerçekliği tam olarak yansıtmaya yetmiyor.. Tüm gün gökyüzüne hayran, ağaçlara, yeşile, binalara ve suya vuran ışığa aşık yürüyorsun yollarda..

Mevsimden nerelere geldim. Diyorum ki, Eylül-Mart arası gitmeyin; donarsınız!.. Karanlık bir şehir görürsünüz. Her yeri gezemezsiniz. Üşürsünüz. Beğenmezsiniz.. Siz beni dinleyin; alın güneş kreminizi, güneş gözlüğü ve şapkanızı, bir de sağlam mont yapın akşam için.. Ağustos’a kadar gidin.
image

– Havalimanından şehir merkezine ulaşmak için birkaç alternatif var. NSB Trenleri ile 90 NOK ödeyerek yaklaşık 25 daikada merkez istasyona ulaşabilirsiniz. Merkeze ulaşmanın en ekonomik yolu olan bu seferler geceyarısı sona eriyor.

Diğer alternatifiniz Flybussen otobüsleri ile şehir merkezindeki birkaç farklı noktadan birinde inmek ki bunun da ücreti 150 NOK.

En son, en hızlı ve en pahalı alternatif ise 180 NOK.luk fiyatı ile merkez istasyona 19 dakikada jet gibi varan Flytoget Express Treni. Biz bu alternatifi neredeyse hiç düşünmezken biraz rötarlı varan uçağımızdan inip bir an önce geceye karışabilmek için kendimizin bile şaşıracağı bir hızla kendimizi önce bu trenin içinde, 20 dakika sonra da ışıl ışıl Oslo’nun içinde bulduk!..

Bahsi geçen havalimanı yönlendirmelerde Oslo Lufthaven ve merkez istasyon da Olso S olarak geçmekte. Dönüş günü merkezden havalimanına ulaşım da aynı şekilde kolayca gerçekleşiyor.

Oslonun içinde bolca tramvay ve otobüs olmasına karşın biz hiç ulaşım kullanmadan geçirdik bu iki günü. Kullanmak isterseniz bilet fiyatları şöyle; tekli bilet 30, 24 saatlik bilet 90 NOK. Ayrıca turistik alternatif olan Oslo Pass’ın 24 saatliği 320;  48 saatliği ise 470 NOK. Ulaşım pahalı mı? Durun, daha ne gördünüz ki!..
image

– Kuşbakışı Oslo semtlerinden bahsedecek olursak. Merkez istasyondan çıkıp sırtınızı denize verince sola doğru ana şehir merkezi, sağa doğru Gronland, yukarı doğru Grünerlokka yer alıyor diyebiliriz kabaca.

Şehir merkezinin ana arteri Karl Johans Gate Caddesi. Kilometrelerce uzunluktaki cadde üzerine Oslo Katedrali, Parlamento, Ulusal Tiyatro, Üniversite gibi pek çok sembol bina, mağazalar, kafeler sıralanıyor ve cadde Kraliyet Sarayı ile sonlanıyor.  Bu cadde ile deniz arasında kalan paralel sokaklarda tarihi şehir merkezi, Belediye, Kale gibi yine görülecek turistik bölgeler yer alıyor.

Deniz kıyısından biraz daha ilerleyince karşınıza çıkacak semt Aker Bryyge.  Burası yeniden yapılandırılarak tamamen modern mimarinin temsilcisi binalar, rezidanslar ile donatılan oldukça havalı bir yerleşim bölgesi. Bölgede konutlar haricinde ajanslar, galeriler, havalı dükkanlar ve hoş restoranlar var.

Aker Bryyge’den bir sonraki çıkıntı, bir diğer adacık ise tamamen yapay bir ada olup üzerinde başta Astrup Fearnly müzesi olmak üzere birçok çağdaş sanat eserine, galeriye ev sahipliği yapan bir medeniyet abidesi.

Merkez istasyon Sentralstasyon’dan başlayarak sağa doğru devam eden bölge küçük Pakistan olarak bilinen, daha çok göçmen nüfusun yaşadığı kozmopolit bir semt olan Gronland. Cumartesi gecenin erken saatlerinde burada yaptığımız mini tur bize çevrede birçok eğlence mekanının varlığını ancak hepsinin kapısındaki kuyruk ve taşkın kalabalık karşısında kendimizi bir an önce Grünerlokka’ye geri ışınlamamız gerektiğini bir çırpıda anlattı!.

Grüneklokka ise anlatmayı sona bıraktığım ve en çok övmeye hazırlandığım semt. Her yeri bir yere benzeterek anlatmak daha kolay tezinden yola çıkarak hani Berlin’in Prenzlauerberg’i var ya.. diye girebilirim konuya. Bu semt gerçekten de içimde giderek kabaran Berlin özlemini de giderdiği için beim için pek bir kıymetli. Grünerlokka şehrin en keyifli semti. Sokaklarının arasında ufak çaplı bir nehir ve pek şaşırtıcı “şelaleler!” geçen semt, insanları, küçük dükkanları, merkeze nazaran daha ucuz ve daha yerel mekanları, duvarları, pubları, gece kulüpleri ve kahve dükkanları ile insana “Oh be, iyi ki gelmişim Oslo’ya” dedirten yegane mahalle.  Çok uzun süre kalmadığım için ahkam kesmeyi kendime çok hak görmediğim Oslo için en önemli tavsiyem şu olacak. Gerçekten benim kafadansanız, şehir merkezindeki turistik rotanızı bir an önce tamamlayıp kendinizi Grünerlokka’ya atın; bütün sokaklarını dolanın; publara, dükkanlara girip çıkın, avlulara göz atın; buralı olun..
image

– Yeme İçme konusunda çok heyecanlı durumlar yok. Bol bol somon yiyeceğimizi düşünürken yerel halkın balıktan bıkıp kendini Amerikan akımına kaptırdığını farkettik. Daha öne hiçbir şehirde bu kadar çok TGI Friday’s görmedim!.. Grünerlokka’da birçok küçük yerel mekan ve Aker Brygge’de güzel dekorasyonlu, hoş ambianslı birçok restoran var. En çok bu bahsettiğim iki bölgede vakit geçirmemize rağmen “Burayı mutlaka deneyin diyebileceğim” özel bir yemek adresi keşfedebildiğimizi söyleyemem. Bir tek bir öğle yemeğinizi Mathallen’e ayırmanızı isterim.

Mathallen, Grünerlokka’da nehir kıyısında kapalı bir pazar yeri. Daha doğrusu pazar yeri havası yaratılmış, birçok yemekçinin bir araya toplandığı hareketli bir yeme içme ortamı. Tezgahlar arasında dolanıp farklı mutfaklardan bir seçim yapabilir, orta alandaki ortak masalarda bu canlı ortamın keyfini çıkararak yiyebilirsiniz. Biz burada bir farklılık yapıp Vulkanfisk tezgahından özel bir talepte bulunduk. Daha çok insanların evi için satın aldıkları füme ve marine somon çeşitlerinden bir tabak hazırlatıp yanında garnitürler ile birlikte tükettik. İyi ki bunu yapmışız çünkü hayatımızın en güzel füme somonunu burada yeme şansına erişirken aynı tarz bir tabağa bir daha hiçbir yerde rastlayamadık. İçecekleri orta alandaki Mathallen Bar’dan temin edebiliyorsunuz. Ne mutlu ki birçok Kuzey ülkesinde olduğu gibi burada da su heryerde bol bol, bazen çeşnili ve de ücretsiz..Mathallen’in Oslo’daki en keyifli yemek molası olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Fish&Chips yani balık ve patates, Oslo’de her mekanda hiç sektirmeden muhakkak menüde olan en ekonomik seçenek. Biz balık-patates seansını Aker Brygge’de limana karşı açık havada oturabileceğiniz hoş mekanlardan biri olan Jarmann Gastropub’da gerçekleştirip tam bir Pazar keyfi yaptık. Özellikle güneşli Pazar günlerinde bu liman öğle yemeği ve akşamüstü için iyi seçenek.

Asıl olay kahve!.. Norveç kahve kavurma ve demleme anlamında oldukça gelişmiş bir ülke ve Oslo da iyi kahve adına ününü hak eden bir şehir. Şehirde pek çok kahve dükkanı var. Ancak bir tanesinin mutlaka nitelikli kahveseverin ziyaret listesinde olması gerektiğini düşünüyorum: Tim Wendelboe. Benim semtim Grünerlokka’da yer alan bu mikrokavurucu’nun çok iyi çiftliklerden elde ettiği kahve çekirdeklerinden hazırladığı nefis kahveler var. Ayrıca ortadaki dev kavurucusu, kahve servisi, ambalajları , çalışanları ve müdavimleri ile hastası olunacak yer. Uğradığınızda burada hem kahve için hem de benim gibi meraklıysanız eviniz için çekirdek alın. Biz bu dükkanın en övündüğü ürünlerinden olan Columbia Finca Tamana çekirdekleri aldık. 250 gr. kahve yaklaşık 50 TL. civarında.
image

Tim Wendelboe dışında listemde olup mutlaka uğramayı düşündüğüm diğer adresler Kahve dükkanı-Kokteyl Bar-Mobilya Dükkanı olan Fuglen ve Şehrin ilk nitelikli kahvecilerinden Java idi. Ancak haftasonuna biraz geç başlayıp kendini zor toparlayan şehir bu iki dükkanı ziyaret etmemi engelledi. Haftaiçi gayet erken açılan her iki mekan da haftasonu 11:00’den sonra açıldığı için bir türlü doğru saati tutturamadık, gitti!.. Fuglen’e bir şans da kokteyl saatinde vermemize rağmen, dolu ve keyifli bir anına bir türlü rastlayamadık.

Bunlar dışında neredeyse her köşe başında bir şubesine rastlayabileceğiniz Kaffebrenneriet gayet kurtarıcı ve kahvesi de hiç fena değil. İsterseniz buradan da çekirdek kahve edinebilirsiniz. Ayrıca Mathallen içindeki dükkanına uğrayabileceğiniz Solberg&Hansen şehrin iyi kahvecilerinden. Diğer kahve dükkanlarının açılmasını beklerken mecburen girdiğimiz Stockfleths ise kahveden çok tarçınlı geleneksel çörek “Kanelnurr” ile bizi mutlu etti. Oslo’da bu çörekler çok başarılı; denk geldiğiniz yerlerde mutlaka tadın.
image

Kahve gibi bir diğer uzmanlık alanı da bira olan Oslo’nun küçük bira üreticilerine ait mahsen tarzı pubları oldukça meşhur. İstanbul’dan cebimde adresi ile gittiğim ve daha valizi odaya atar atmaz hemen çıkıp denediğimiz Schouskjelleren’in bende yeri ayrı. Şehirle ilk tanışma saatlerine denk gelişinden mi, gerçekten çok iyi bira yaptıklarından mı, bilinmez ama burası gerçekten çok iyiydi. Düşünün, oteldeki resepsiyonist bile ismini duyunca acayip takdir etti!.. Akşamüstü 15:00’den sonra açıyor ve gece 03:30’da kapatıyor..

Bir diğer biraevi Grünerlokka Brygghus. Burası özellikle akşamüstü takılmak, Grünerlilerin arasına karışmak için ideal.. Biranızın yanına bir bardak dolusu da şekerle kavrulmuş fıstık alın, ahşap masalı rahat bir köşeye kurulun.. Karnınız açsa fish&chips ve sosis var!.
image

– Gece eğlencesinde ise rotamızda kısa kısa canlı konser mekanı Bla; gece 01:00’e doğru kapısındaki kuyruk uzayan sabahçı gece kulübü Ingensteds; şarap barı Territoriet Vin & Vinyl ve Torggata Caddesi’nin popüler ve kalabalık barı Crow var.. Gün boyu yürümenin verdiği rehavet ile hepsine kısa kısa uğrayıp mini bir Oslo gece hayatı safari yapıp 02:30 civarı, çok da etkilenmeyerek otelimizin yolunu tutuyoruz..

 

– Oslo Pahalı mı? Ben her seyahatte farklı kesimlerden birçok yorum okumaya çalışırım. Şimdiye kadar çok şehir hakkında “pahalı” sıfatının kullanıldığına şahidim. Ancak birçoğu haksız ve abartılıydı. İlk kez bir şehir hakkında ben de pahalı tanımını rahatça kullanabilirim. Evet, Oslo pahalı bir şehir. Bizim yaşam standardımız ve kazançlarımız ile kıyasladığımızda oldukça pahalı bir şehir. Şimdi net kur hesaplamasına girip kafanızı daha fazla karıştırmayacağım ama kaba taslak bir hesapla yanında NOK yazan herşeyi 3’e bölerek aşağı yukarı cebinizden çıkacak TL miktarına yaklaşabilirsiniz.

Kredi kartı her yerde geçiyor; öyle ki neredeyse kredi kartına daha çok mutlu olduklarını söyleyebilirim. Şehre gece yarısı vardığımız için döviz bürolarından para çeviremedik ve otel resepsiyonumuzdan rica ettik. Otellerin kuru yüksek olur, boşverin; gidin rahatça kartla harcama yapın, hiç çekinmeyin gibi dürüst bir yaklaşım ile karşılaşınca ilk denemeyi gece yarısı gittiğimiz pubda yaptık. Ve evet, nakit şart değildi!.. Garip ama gerçek; tüm seyahati, sadece kart harcaması yaparak, hiç para bozdurmadan tamamladık!.. Hiç mi bahşiş falan vermediniz? diyenleri duyar gibiyim. Efendim bu konuda son sistem pos makineleri imdada yetişiyor. Pin kodu girmeniz için uzatılan cihazlarda üstte hesap miktarı yazıyor. Bir satır altındaki TOTAL yazan yere sizin rakam girmeniz bekleniyor. Örnek: hesap 200 NOK. Total yazan yere 220 yazıp OK.e bastığınızda 200 hesaba artı 20 bahşiş eklemiş oluyorsunuz..

Biraz da yeme içme fiyatlarından bahsedeyim: Rastgele girdiğiniz bir yerde bir bardak bira ya da şarap 70-80 NOK civarında. Bir tabak yemek 170 NOK’tan başlayarak içeriğine göre 350-500 NOK’a kadar çıkabiliyor. Günün menüsü panolarda “dogens ret” şeklinde yazıyor ve ucuz taklidi yapıyor!. Bir fincan kahve 30-45 NOK ; 250gr çekirdek kahve 150 NOK civarında..

 

– Sıra geldi Şehir Turu’na. Mutlka görülecekler listemiz şöyle;

Opera Binası Gitmeden önce fotograflarından gördüğüm kadarıyla ‘modern bir bina’ tanımından ibaretti Opera biansı benim için. Bir temsile biletimiz de olmadığına göre denk gelirse uzaktan bakarız diyordum.. Ama bir şekilde Cumartesi sabahı ilk iş, istasyonun içinden geçerek onu görmeye gittik. İyi ki de gitmişiz. Kışları donan Kuzey Denizi’nin buz kütleleri arasından çıkan buzdan bir saray gibi tasarlanan bina uzaktan bakarken değil, üzerinde yürürken oldukça etkileyici. Bu kütlelerini andıran mermer zemini üzerine yürüyün mutlaka; binanın yan tarafından en tepeye çıkın. Eğimli zemin sizi binanın çatısına ulaştırıyor ve -bir an- yeryüzünün görünmediği sadece  bulutları görebildiğiniz enteresan bir açı sunuyor. Bu an Oslo’da en çok etkilendiğim andı. Tabi bunda sabah çok erken gittiğimiz için çevrede büyüyü bozacak kimsenin olmaması da etkili.. Opera binasının terasından Oslo’ya bakmak mutlaka yapılması gereken şey bence..
image

Grand Hotel Oslo Geçmişi 140 yıla dayanan otel nefis mimarisi ile Karl Johans Gate Caddesi’nin en gösterişli binalarından. Otele ait, hemen altındaki Grand Cafe ise hala gözünün önünden akıp geçen dünyayı izlemek ve dünyaya “görünmek” için meşhur bir Oslo adresi. Bir kahve molası ya da geleneksel üzeri açık sandviçlerden denemek için uğrayabilirsiniz.

Kraliyet Sarayı Sadece yaz aylarında (23 Haziran-23 Ağustos) rehberli ziyarete açık olan sarayın içini görmek için önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Bahçesinden saraya sırtınızı dönüp şehre bakmak daima serbest!

Ulusal Müze Müze, Modern Sanatlar, Ulusal Galeri, Mimari, Dekoratif Sanatlar gibi farklı dallara ayrılmış ve farklı lokasyonlardaki müzelerden oluşuyor. Ulusal Galeri, en popüler eseri Edvard Munch’un dünyaca ünlü tablosu “Çığlık”ın yanısıra Manet, Cezanne gibi Empresyonist ressamların eserleri de ilgi alanımda. Giriş ücreti 50 NOK olan müzenin ziyaret saatleri  Salı’dan Cuma’ya 10:00-18:00 (Perşembe 19:00) ve haftasonları da 11:00-17:00 arasında. Ulusal Müzeler hakkında ayrıntılı bilgi için http://www.nasjonalmuseet.no/en/menu/ adresine gözatmak gerekli.

Ulusal Tiyatro Yine aynı cadde üzerinde görkemli tiyatro binasında kısacık bir seyahatte temsil izlemeye gelmek zor olsa da en azından önünden geçerken mimarisine dikkat edilmeli.

Oslo Katedrali Yine aynı cadde üzerinde açık saatine denk gelirseniz içine girebileceğiniz katedralin heybetli bir orgu var..

Tjuvholmen Şehrin uç noktasına yapılan bu yapay ada etkileyici modern mimarisi ile öne çıkıyor. Adacık üzerinde sayısız sanat galerisi, Astrup Fearnly Müzesi ve keyifli, fotografik açık alanlar var. Sadece sokak heykelleri ve enstalasyonlar bile burayı etkileyici kılmaya yetiyor. Şehrin Çağday Sanat alanlarından en önemlisi olan Astrup Fearnly müzesi de mimari açıdan oldukça etkileyici. Jeff Koons’dan Murakami’ye uzanan geniş seçkideki çağdaş sanat koleksiyonunun yanısıra dönemsel sergiler de düzenliyor. Müze Salı’dan Cuma’ya 12:00-17:00; Perşembe 12:00-19:00 ve haftasonları 11:00-17:00 arası açık. Giriş ücreti 100 NOK.

Aker Brygge Lüks konutlar, modern mimari, sayısız restoran, stil sahibi mağazalar… Şehirde tatlı hayat nerede akıyor derseniz cevabı olacak adres, özellikle güneşli havanın hakim olduğu günlerde keyifli bir gün geçirmek için ideal.

Vigeland Parkı Dünyada tek bir sanatçıya ait en geniş koleksiyonu barındıran en büyük heykel parkı olan Vigeland Park’ta sanatçı Gustav Vigeland’a ait aile ve insan temalı 200’ün üzerinde heykel bulunuyor. Ücretsiz olarak gezilebilen açıkhava müzesi tadındaki Park birçok Oslo ziyaretçisinin listesinde ilk sıralarda yer alıyor. (Ancak biz şehrin içinde yeterince anıt, heykel gördüğümüzden emin olduktan sonra bu parka gitmek için harcayacağımız süreyi Astrup Fearnly’de modern sanat için harcamaya karar vererek programımızdan çıkarttık. )

Oslo Fiyordu Şehirde yaptığımıza değen bir diğer “turistik” aktivite ise fiyord gezisiydi. Öyle aniden, sahildeki Pazar yürüyüşünü yaparken bir anda çıktı karşımıza, bir anda karar verdik.. Batservice tarafından düzenlenen 2 saatlik turlar Belediye binasının önünden, marinadan kalkıyor. Kişibaşı 269 NOK olan tur gün içinde farklı saat seçenekleri ile yapılıyır ama benim anladığım, bizim gibi ilk grupta 10:30 gitmek oldukça mantıklı.. Tur kapsamında Oslo Fiyordunun içinde dolambaçlı bir tekne gezintisi yapıyor, o meşhur yazlık evler, adacıkları ve deniz fenerlerini görüyorsunuz. Gezi esnasında verilen bilgiler şehri, bölgenin coğrafi koşullarını ve tarihi yerini algılamakta önem taşıyor. Tura katılmayı düşünenler için bir tip: Size 10-15 dakika önce orada olmanızı söylüyorlar ancak gittiğinizde uzun bir kuyruktan sonra tur teknesine biniyorsunuz. Biz kuyruğun sonlarında kalıp cam kenarı değil, koridorda, görüş alanı kısıtlı bir yere kaldık; dolayısıyla ilk 15-20 dakika sıkıntılı geçti. Ancak kıyıdan açıldıktan sonra ayağa kalkıp kaptanın olduğu bölümdeki açık alanlardan fotoğraf çekmek ve çevreyi izlemek şansı da sadece bizim gibi koridorda oturanlarda oldu. Cam kenarı oturup izleyerek gitmek için, koridor ise fotograf çekip dolanabilmek için önem kazandı bu durumda. Siz de planınızı buna göre yapasanız daha çok keyif alabilirsiniz. Tekneye bindiğim anda vasat bulduğum gezinti, sonlandığında iyi ki katıldık diye düşünerek çok keyifli bitti.
image

Viking Müzesi Daha önce Kopenhag’da da yaşamıştım; bu Kuzeyliler’in ilgimi çekmeyen tek durumları Viking Takıntısı!.. Hediyelik eşyadan tut her obje, her turistik etkinlik illa ki Viking soslu!.. Ben ilgilenmiyorum Dolayısı ile marinadan kalkan tekneler ile kolayca ulaşılan o meşhur Viking Müzesi’ni de programıma almıyorum. Sizin programınızda ise yine aynı şirketin tekneleri ile Bygdoy’a geçebilir, başta bu müze olmak üzere bölgedeki diğer müzeleri de ziyaret ederek turistik bir gün geçirebilirsiniz.

Eski Şehir Merkezi Bana biraz Alman ekolünü, Düsseldorf sokaklarını, meydanlarını andıran bölde Karl Johans gate caddesi ile kıyı arasında kalan alanda. Belki ziyaretimiz haftasonuna denk geldiği için yeterince hareketli göremediğim bu bölgede eski ve geleneksel görünümlü restoranlar da var. Vakit bulursanız belki uğrayabilirsiniz.. Yine bu bölgede bulunan ve ücretsiz olarak gezilebilen kalden de manzaranın güzel olduğu söyleniyor.

 

– Alışveriş

Öncelikle şunu söylemeliyim; eğer “Viking” istemiyorsanız size alacak hediyelik bir magnet bile yok!.. Tasarımda bu kadar yetenekli olan Kuzeyli adamlar bu konuda neden bu kadar alternatifsiz kalmış anlayamadım ama hayatımda aldığım en çirkin magnetlerden birini çantama atarak döndüm Oslo’dan..

Meyankökü’nden yapılan şekerlemeleri oldukça meşhur. Eğer yapabilirseniz Mathallen içindeki gurme dükkanlardan çikolatalı, kaplamalı, güzel ambalajlı gurme versiyonlarından alın.
image

Somon füme ve sosları da yine havaalanı da dahil Oslo ganimeti olarak satılıyor ancak bu fiyatlarla Oslo’dan füme balık alıp da taşınır mı?.. onu bilemedim..

Bizim vazgeçilmezimiz plak alışverişini listeye eklemem lazım. Üç iyi adresim var: Big Dipper Records (Mollergata, 1) / Filter Musik (Skippergata,33)  / Bare Jazz (Grensen, 8) Bare Jazz aynı zamanda hoş bir avlunun içinde ve üst katında hoş bir kafesi de var..  Plakçıların bulunduğu bölge zaten alışveriş anlamında en canlı sokakların da olduğu yerler.. Civardaki tasarım bazlı ev aksesuarları dükkanları, kitapçılar, yerel giyim mağazalarına da göz atın.. GlassMagasin şehrin şık çok katlı mağazası.. Çok sevdiğim Weekdays’in meydanda büyük bir mağazası var.

Karl Johans Gate Caddesinin özellikle başlangıç bölümünde de yerel markaların dükkanları var. Bu caddeden yürürken sağlı sollu aralar ama özellikle kıyıya doğru olan aralarda daha tasarımcı bazlı ünlü İskandidav markalarının mağazalarını göreceksiniz..

Bir de, Vigeland Park’a kadar uzanan uzun yol, Hegdehaugsvien/Bogstadvien caddesinde Oslo’nun tüm lüks butiklerinin ve tasarım mağazalarının olduğunu öğrendim ama zaten oldukça pahalı bulduğum bu şehirde burada moralimi bozmak istemedim!..

Benim semtim Grünerlokka yine alışverişte de iyi. Sokak aralarına sıralanmış küçük dükkanlar nispeten ucuz, ürünler keyifli, farklı.. Kahvemi, fincanımı buradan aldım.. Granit’ten eve aksesuarlar, ıvır zıvırlar aldım..

Semtin sokaklarında Pazar günü kurulan bit pazarı, dükkanlardan kapı önlerine taşan panayır havasında bir pazar ortamı var. Ayrıca Pazar günleri Bla’da bizim Karaköy Souq’a benzeyen ufak çaplı bir tasarım pazarı ve Pazar eğlencesi var..

image

İşte bu kadar.. Bu kadar zamana yaklaşık olarak böyle bir Oslo sığıyor. Şimdi dönüp baktığımda iyi ki bu zamanda ve bu kadar süreliğine gitmişim.

Oslo. Aramızda aşk yok. Alışkanlık olacak kadar da uzun kalamadık birbirimizle.. Ama iyi ki tanıştık..
image

2 thoughts on “48 SAATTE OSLO

  1. arzu

    merhaba,
    yazılarınızı zevkle okuyorum,Oslo ile ilgili bu yazıyı da oldukça faydalı buldum,ilk defa gidecekler için güzel detaylarla hayat kurtaran bilgilerle dolu:)gerisi de bizim keşfimize kalıyor sanırım

    1. Gezici Günlük Post author

      Çok teşekkür ederim :) Sanırım yakında Oslo’ya yolculuk var.. Bu mevsim bence tam zamanı.. Umarım çok keyifli geçer.. Sevgiler..A.

Comments are closed.